Arap dünyasını sarsan halk hareketleri Suriye’ye sıçradığında Türkiye Esad rejimine demokratikleşme telkin etmişti. Ancak olaylar tırmanmaya başlar başlamaz da yerini belirlemiş, rejim yerine muhalefete destek vermeyi seçmişti. Beklenti Baas rejiminin de Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de olduğu gibi çökeceği ya da Libya’da olduğu gibi çökertileceği yönündeydi.
Ama Türkiye’nin beklentisi gerçekleşmedi. Baas rejimi Rusya, İran ve Lübnan’dan (Hizbullah) aldığı destekle ayakta kalmayı başardı. Amerika ve sorunun başlangıcında mangalda kül bırakmayan Avrupa ülkeleri rejim değişikliği fikrini siyasi ajandalarından çıkarttı. Zaten çok geçmeden IŞİD tehdidi gündeme geldi. Irak’ın ve Suriye’nin büyük bir kısmını kontrol altına alan IŞİD Baas’tan daha ciddi bir sorun olarak görüldü.
***
Türkiye ise Suriye muhalefetine destek verdi, ülkesine sığınan insanlara elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı, hepsinden önemlisi de savaşın dışında kalmaya özen gösterdi. Uçağı düşürüldüğünde bile itidali elden bırakmadı. Bir kaç istisna dışında çatışmaya girmekten kaçındı. Askeri tepkilerinin orantısal olmasına dikkat etti.
IŞİD ile çatışmaya sürüklenmemek için Süleyman Şah türbesini bile taşıdı. PKK ile askeri angajman yerine siyasi müzakereyi seçti. Ama artık bu politika uygulanabilir olmaktan çıktı. Şartlar Türkiye’yi yeni bir siyaset belirlemeye zorladı. Amerika epeydir Türkiye’den üslerini açmasını talep etmekte, doğrudan ve dolaylı baskılarla Türkiye’yi IŞİD’e karşı aktif çatışmaya çekmeye çalışmaktaydı.
Amerika’nın PKK ile yakınlaşması bana kalırsa Türkiye’nin pozisyonunu değiştirmesinde temel belirleyici etken oldu. Artık IŞİD ile mücadelede Washington için çözüm ortağı PKK değil Türkiye. PKK elde ettiği gücü yanlış yorumladı, Suriye sorununun kendisi için yarattığı fırsatları abarttı, Türkiye’nin pazarlık gücünü küçümsedi, Amerika’yı tercih yapmaya zorladı.