Bir taraftan Avrupa ve Amerika kıtasında yükselen İslamofobinin yansımaları diğer taraftan daha spesifik bir alanda Avrupa Birliği, İngiltere ilişkilerindeki krizin yansımaları, bize her şeyin bizi yanıltacak şekilde değil de, bilakis maalesef ki doğrular şekilde aynı kaldığını, değişmediğini, hep aynı olduğunu gösteriyor. Açayım: Batı dünyasında İslam’la olan ilişkilerinde bir tükenmişlik görmekteyiz. Bu bize yeni gelen bir haber değil. Tarihsel bir şey. İslam deyince, Müslümanı da bu kategoriye koymamız lazım, İslam dünyasını ve kültürünü de. İslam’ın I harfini görse, kılıçları çeken bir batı homojenleşmesinden söz ediyoruz bugün için. Kanada’da hafta sonu başörtülü bir kadına ve kucağındaki çocuğa üstelik yine bir kadın tarafından yapılan saldırı bunun en somut, en son örneklerinden. Kadıncağız saldıranla mı mücadele etsin, çocuğunun darp edilmemesini mi sağlasın bilememiş. Neyse ki şikâyetçi olmayı bilmiş, bilmiş diyorum zira bazen Müslümanların içlerine sindirilmiş olan çaresizlik ve ezilmişlik duygusu, başlarına ne gelirse gelsin susmayı ve şikâyetçi olmamayı öğretiyor onlara. Bu son derece yanlış ve benim bakış açımdan İslami de olmayan bir şey. Tam tersi, İslam’a aykırı bir şey. Zulmün karşısında durmaktan daha tabii ve gerekli ne olabilir…