Evet hâlâ… Bitmeden tükenmeden hâlâ… bıkmadan hâlâ… Biz yazmaktan bıktık, onlar bıkmadan. Başörtüsü düşmanlığına devam… Hâlâ. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Hâlâ…. Tam bitti, tam değiştiler, tam beyinlerini açtılar, derken yine dilleriyle arı gibi sokuyorlar. Başörtülü kadına hakaretin, aşağılamanın bir hayat tarzı haline geldiği şu ülkemizde, bir tarafta G20’ye ev sahipliği ediyoruz, diğer tarafta nefret suçlarının içlere sine sine işlendiğine şahitlik ediyoruz. Hâlâ mı? Evet hâlâ. Bugün, yıl 2015’te. 2016’a adım attığımız şu zaman diliminde.
Bir tiyatrocu, bir ekran yüzü, bir sanat-çı, belli ki basının açıklığı ile gurur duyan biri (“belli ki” diyorum, zira yazdıklarından böyle bir sonuç çıkartmak gerekiyor, yoksa basının açıklığı da, bizi, bizleri hiç mi hiç enterese eden bir konu değil, yani hiç birimiz sabah kalkıp acaba bu tiyatrocu, bu ekran yüzü, bu sanat-çı başı açık mı dolaşıyor diye merak etmiyoruz, ilgilenmiyoruz, umursamıyoruz. Kendi bileceği iştir, günün sonunda, bize ne!) hiç “melek”si olmayan sözlerle başörtülü kadınları hakir görüyor. Hem de aralarına girip poz verdikten sonra.