G20 zirvesi, Fransa’da yapılan terör saldırılarının gölgesinde gerçekleşti. Sürdürülebilir kalkınma, gelişme, ilerleme tartışmaları çoğu oturumda, bir dizi konuşmacı için yerini terör konusuna bıraktı. Bırakmadığı yerlerde de bir ucundan bulaştı. Bir başkentin orta yerinde eş zamanlı olarak yürütülen saldırılar dünyamızın geldiği noktanın ne kadar üzücü bir yer olduğunu da gözler önüne seriyordu. Şiddetin dini, ırkı, rengi olmadığını ifade etmek klişe iken üstelik yanlış da bir klişe. Şiddetin de terörün de dini, ırkı, rengi var maalesef. Olmaması gerekirken olması gerekenlerle olanlar çatışmasında terör karşımıza tek renkte çıkıyor bu günlerde.
Bir tarafta başlarına gelecekten habersiz akşamlarını geçiren insanlar, diğer tarafta vücudunu parçalamaya ahdetmiş bombacılar. Bir tarafta bir kafede yükselen kahkahalar diğer tarafta otomatik silahların hazırola geçişi, çık çık sesleri. Patlayan bedenler patlatılan bedenlerle karışmış, oluk oluk kan. Kimine göre din adına, kimine göre siyaset. Kimine göre işgal, kimine göre demokrasi. Kimine göre diktatör hedefte, kimine göre petrol, gaz, su, demir. Kimine göre iç güvenlik, kimine göreyse bölgesel uyum.