Dünyada gündemi bu denli yoğun başka bir demokratik ülke daha
var mıdır? Sanmıyorum… Düne kadar birlikte siyaset yapan, 17 yıldır
ülkeyi yöneten ve Cumhuriyet’in nimetleri ile oralara gelmiş
olanların birbirlerine karşı ithamları yenilir, yutulur gibi
değil. En tatsızı ise ülkemi yönetenlerin üslupları. Söz
ettiğim konuyu anladığınızı zannediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ve
Sayın Davutoğlu arasındaki tatsız diyaloglar! İnsan bir an için
“Efendiler, o günlerde biriniz Cumhurbaşkanı, biriniz de bu ülkenin
Başbakanı idiniz. Bu izinleri sizler birlikte vermediniz mi?
Verdiniz!… O gün iyiydi de, bugün mü kötü oldu?” diye düşünmekten
kendini alamıyor. Madem öyle, Şehir Üniversitesi’ne arsa tahsisi
kim tarafından yapıldı? Arsa karşılığı olarak kamu
bankasından kredi alınırken, izni kim verdi? Bunların
cevapları kamuoyuna açıklanmalıdır. Kredi yapılanması için de Sayın
Gül’ün aracı olduğu, Sayın Erdoğan tarafından ifade edildi ve
yetmedi “DOLANDIRICILIK” olduğu da eklendi. Sen misin Reis’e karşı
çıkan ve parti kurmaya kalkışan?!…. Sayın Davutoğlu da karşı
hamlede bulunarak “Mal varlıklarımızı açıklayalım“ demez mi!..
Ortalık toz duman!.. Değerli okurlar, ne günlere kaldık, bu iş
böyle giderse eteklerdeki daha ne taşlar dökülecek ve işler mahkeme
de bitecek. Yargıya gidince de , yandım Allah!… Yıllardır toplum
yapılan haksızlıklara ve yargı kararlarına karşı ADALET, ADALET
diye feryat ederken, sessiz kalanlara adalet lazım olunca bakalım
nasıl yakınacaklar? Ülkemde “ADALET”’e olan güven, çoğu kesimler
tarafından üzülerek belirtmeliyim ki yitirilmiştir. Ben yine de
Yüce Türk Adaleti’ne güveniyorum. Bu tatsız diyaloglar
yaşanırken, Sayın Sunay Akın’dan alıntı bir öykü okudum. Çok
beğendim ve sizlerle paylaşmak isterim. 1750 yılında, Alman Prusya
Kralı Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam
ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe
üstünde durur. Manzara güzel, hava nasıl ferahtır.
“Yazlık sarayımı burada...