Kendilerini seçkin olarak gören ve düşüncelerinin/ yollarının/kararlarının doğruluğundan kuşku duymayan bizim mahalledeki arkadaşların, seçimler sonrası halka yönelik tepkilerini bundan önceki yazımda, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Sodom ve Gomore’ romanındaki mandacı Tanzimat aydınlarının tepkileri ile karşılaştırmıştım. Bu kez yurtsever bir aydının, aynı yazarın Yaban romanının kahramanı Ahmet Celal’in tepkisi ile karşılaştıracağım…
Yedek subay olarak katıldığı 1. Dünya Savaşı’nda bir kolunu kaybeden Ahmet Celal, işgal İstanbul’unda yaşayamayacağını anlayınca Anadolu’da bir köye sığınır. Ancak cahilliklerinin yanında ulusal bilinçten de yoksun olan köylülerle anlaşamaz. Köylüler ona, “el” anlamında “Yaban” adını verirler. Bazen “ben kolumu bunlar için mi kaybettim?” diyerek sinirlense de sonunda aydın sorumluluğu ile iç hesaplaşma ve özeleştiri yapar: “Bunun nedeni, Türk aydını, yine sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın?”
Nazım Hikmet de Türk köylüsünü Ahmet Celal gibi tanımlamakla birlikte der ki; “Fakat bir kere bir dert anlayan düşmesin önlerine/….Ne kendi nefsini korur/ Ne düşmanı kayırır/ Dağları yırtıp ayırır/ Kayaları kesip yol...