Değerli Okurlar, eğitim sistemimizle ilgili ciddi sıkıntılarımızın olduğu açık ve seçik ortada. Sürekli değişen sınavlar, müfredat, giderek dini eğitime verilen ağırlık derken çocuklarımızın geleceğini nasıl doğru bir şekilde inşa edebileceğimizi düşünür hale geldik. Eğer bunu düzgün inşa etmek, uygar dünya ile yarışacak genç kuşaklar yetiştirmek istiyorsak, ilk olarak öğretmenlerin çok iyi yetiştirilmesi gerektiği gibi, ikinci olarak da bu öğretmenlerin ekonomik olarak desteklenmeleri gerektiğine inanıyorum. Mesleğini yapmaktan mutlu olan öğretmen, Türkiye’yi aydınlık geleceğe taşıyacak, kendini devamlı yenileyecek ve genç beyinleri yetiştirecektir. Ülkeyi yönetenlere düşen en büyük görev de, bilimselliği dini eğitimden soyutlamak ve öğretmenlerimizi kendi uzmanlıklarıyla baş başa bırakmaktır. Ülkeyi yönetenler, şunu asla unutmamalısınız ki sözleşmeli öğretmenlerle bu ülkeyi eğitimde bir yere taşıyamazsınız. Birazdan sizlerle paylaşacağım anekdotu okurken bir eğitimci olarak çok duygulandım. Bunun için de sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Hikaye 1936 yılında Denizli’nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.
Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.