Ama işin kötüsü artık içim de biraz kararmadı değil. Ne etraftaki acımasızlığa tahammülüm kaldı, ne de çamur at izi kalsın, tutarsa işimize yarar zihniyetine. Böyle zamanlarda kendi içimde eskilere gitmek huzur verir bana. Anılarımın arasında gezinir, gönlümü dinlendiririm. Ben de düşündüm ki, hazır hepimiz bu kasvetli ruh hali içindeyken, hem de Ramazan Bayramı gelmişken, okuduğum, kimin yazdığını bilmediğim güzel bir alıntı hikayeyi paylaşayım sizlerle. Hem bayramızı kutluyor, hem Bayramınızı kutlarken, bayram şekeri olsun benden sizlere… Hikaye benim çok hoşuma gitti. Umarım sizlerin de hoşuna gider.
“Ahmet Rasim dergi mi çıkarıyordur, kitap mı yazıyordur,
gazetedeki işinin başında mıdır kalkmadan çalışır, gün boyu yazının
başına dolanırdı. Akşama kadar yazıyla kendinden geçen Ahmet Rasim
vakt-i kerahate erince çalışma masasından kalkıp dirseklerini
meyhane masalarına yaslamaya giderdi.
Giderdi gitmesine ya yazıyla meyhane arasında hayatın demini tutan
üstat, eşi Sadberk Hanım’ı da evini de ihmal ederdi. Kimi zaman
aylarca gitmediği olurdu evine…