Güzel ülkem her yeni gelen günde, yeni yeni gündemlerle çaresizce boğuşmaya devam ediyor. Var olan ekonomik sıkıntılar yetmiyormuş gibi, yeni çıkartılan vergilerle de yurttaş iyiden iyiye bunaldı.
-İşsizlik. (Özellikle her dört gençten birisi işsiz)
-Ülkedeki bebek katili teröristler ve arkası kesilmeyen şehitler.
-Suriyeli göçmenler ve yarattıkları ekonomik-sosyal sorunlar. Yetmezmiş gibi son haberlere göre 180 bin göç dalgası güney sınırlarımıza dayanmış.
-Ege’deki 18 adanın Yunanistan tarafından işgali.
-Doğu Akdeniz’deki doğalgaz aramaları dolayısıyla yapayalnız kalışımız.
-Suriye’nin kuzeyine yapılan Barış Harekatı ve sonuçları!….
-Ülkenin ciğerine sokulan hançer gibi bir özelleştirme, Tank Palet fabrikası.
-Yandaşlara ihale destekleri
-İstanbul ve Ankara Belediyeleri’ne saldırılar.
-Bankaların SİMİT sevgisi.
-Cumhuriyet’in tüm kazanımlarının haraç mezat satılması.
-Türkiye gündemini dokuz şiddetindeki deprem gibi sarsan Sayın Devlet Büyüğümüzün hayali “KANAL İSTANBUL”
Değerli okurlar; yarın sabah bambaşka gündemlerle de gözümüzü açabiliriz. Tabii ki gelişmiş ülkelerde bu tür gündemlerin yaşanması neredeyse yok gibidir. Bu ancak gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde karşılaşılacak sıkıntılardır. Benim yukarıda sözünü ettiklerim ise yaşadıklarımızın sadece bir bölümü. Bunlar bir şekilde Demokratik Cumhuriyet’le yönetilen ülkemde biraz zaman alacak gibi gözükse de, çözülerek düzlüğe çıkarılabilir. Ama ülkemde gizli ve açık olarak öyle şeyler yaşanıyor ki işte bunların oluşturabileceği hasar, üzülerek söylemeliyim ki asla düzeltilemez. Ne mi bu? ”LAİK DEMOKRATİK İLKELER”.
Evet Değerli Okurlar; bu yoğun gündem içinde Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine karşı ihanetler ve Cumhuriyet ilkelerinin altını oymalar gözlerimizden kaçıyor veya bilerek kaçırılıyor. Sürekli bir şekilde, laikliğin dinsizlik olduğu, yobazlarca vurgulanıyor. Anaokulu çocuklarına, çeşitli etkinlikler bahanesi ile İslami kıyafetler giydirilerek bir araya getirilip dini telkinler yapılıyor.
9-10 yaşındaki kızların evlenebilecekleri fetvaları veriliyor.
Kız çocuklarının eğitimleri engellenirken, onlara eve kapanmaları öğütleniyor. Kendini bilmez sözde cemaat önderleri, kutsal kitabımızla asla ilgisi olmayan söylemlerle ilgili konuşmalar yapıyor. Bir üniversite rektörü, kutsal Ramazan Ayı’nda Sultan Ahmet Meydanı’nda 30 gün süre ile dini sohbetler yapıyor.
Laik Demokratik Cumhuriyet’in Resmi Gazete’sindeki denetçiler için yapılan şer-i ilan inanılır gibi değil. Bir ilahiyat dekanı bir etkinlikte Arapça İstiklal Marşımızı okutuyor! Peki, şeriat çalıştayı ne anlama geliyor? Sosyal medya ve televizyon ekranlarında şu an ki Adalet Bakanımız, bir tarikat şeyhinin elini ve omuzunu öpüyor. Bu mesele, yani bu tarikatla ilgili olan, yargıya gelirse bakanın tavrı ne olabilir?
Ülkemi yönetenler; bu ülkede bir Diyanet işleri Başkanlığı yok mu? Diyanet İşleri Başkanı, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bir atanmışı değil midir? Neden Cumhuriyet ilkelerine ters olan bu uygulamalara karşı durmuyor ve gereğini yapmıyor? Acaba gereğini yaptılar da bizim mi haberimiz olmadı? Eğer kurum yöneticilerinde liyakat aranmaksızın tek kriter olarak bizden olsun nasıl olursa olsun denirse durum bundan farklı olabilir mi?
Bu ülkede neden Diyanet İşleri Başkanlarını milletvekili yapıyorsunuz? O zaman görev alan her başkan, emekli olunca milletvekili olurum düşüncesi ile siyasete bulaşmaz mı? Gelecekte milletvekilliği bekleyen bir Diyanet İşleri Başkanı, Yüce İslam’ı kime, neye göre yorumlayabilir?
Bir Diyanet İşleri Başkanlığı düşünün ki, bu ülkede 17-25 Aralık olayları yaşandığında bu konulara hiç değinmemiş olsun, ama camilerde siyasi söylemleri eksik etmesin, hatta mikrofonlarla siyaset yapsınlar. İlkokul birinci sınıf ders kitabında “Ali topu tut” gibi cümlelerden “Özlem ezan okudu” “Zeki namaz kılıyor” gibi cümlelere geçildi.