15 Ağustos’ta bu köşede “Bir adım geri çekilip bakalım” başlıklı bir yazı yazmıştım. “Bu dönemde bizlere yönelik haysiyet cellatlığına, itibar suikastına başlayacaklar. Bunu yapanların da yüzlerinde hep maske olacak” vurgusu yapmıştım. Kastettiğim şuydu: Özellikle itibar suikastı yapmak istiyorsanız, gerçeğe benzer bir senaryo üzerinden gitmeniz gerekir. Bu, istihbarat oyunlarının birinci kuralıdır. Olmayan bir şey üzerinden itibar suikastı yapamazsınız. Bir kaynağı bulursunuz ve o kaynak üzerinden sanki asıl mevzu oymuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışırsınız. Yüzleri maskeli dediğim olay da aynen buydu. Çünkü daha önce hiç basına yansıtmadığım, dillendirmediğim aslında başımdan geçen üç olay daha var. Son yaşadığım dördüncüsüydü. Bunları bugüne kadar anlatmadım çünkü, 20-21 yaşında hayatını kaybeden, şehadet mertebesine erişen insanlar varken, onların arasında, onların haberlerinin önüne geçmeyi istemedim.
***
Barikatlarla başlayan süreçte tarafıma gelen bir teklif vardı. Geçmişte yaptığım programlar baz alındığında, yine Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde en tehlikeli yerlere girebileceğim konusunda bir intiba oluşmuştu. Ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, özellikle barikatlar arkasında neler yaşandığını TRT Belgesel için çekmem önerildi. Bununla ilgili açıkçası çok da özel bir ekip kurmuştuk. Bu ekip ölümden korkmayan, çok gözü kara bir ekipti. Herkes işini gücünü bıraktı ve barikatların arkasında yaşananları topluma anlatmaya çalıştık. Birçok yere gittik, birçok kişinin hikayesini insanlarımıza anlatmaya çalıştık ve gerçekten barikatın arkasında ne olduğunu toplum “Şahit Olun” programında görmeye başladı. Son olaydan sonra bana saldıran bütün gazetelerin/yayın organlarının, “Şahit Olun” belgeselini çektiğim dönemde benzer saldırılar yapan yayın organları olmasını da dikkatinize sunuyorum.
***