Zaman zaman yazılarımda çocukluğumdan veya çocuk olduğumuz dönemlerden örnekler vermeye çalışıyorum. Bunu da olayları daha net anlaşılması için yapıyorum. Çünkü çocuklar masum, cesur ve dürüsttür. Onların fikirleri kirlenmemiştir. Oraya dönüp baktığımızda ne kadar dönüştüğümüzü de anlarız. Açıkçası çocukluğumuz bizim nirengi taşımızdır.
Sevdiğim bir büyüğüm geçenlerde bir yazı paylaştı. Bu yazıda 80’li yıllara kadar çocukluğumuzu nasıl yaşadığımızı ve nasıl olupta başımıza bir şey gelmediğini anlatmış. Çok güzel anılar vardı yazının içinde. Ama beni özellikle bir bölüm çok etkiledi. “Ne yaparsak yapalım sorunları kendi içimizde çözerdik büyüklerimizi sorunun bir parçası yapmazdık” diyordu. Çocukluğumuzda hep bir karşı mahalle vardı. Futbol oynarken karşı mahalleden bir takım gelirdi. Hep karşı mahallenin kızları daha güzel olurdu. Karşı mahalledeki çocuklarla hep kavga edilirdi. Amma velakin işin sonunda yine sahaya döner maça devam ederdik. Çoğu zaman da en iyi arkadaşları karşı mahalleden edinirdik. Büyüdük, ‘akıllandık’ dedik ve karşı mahalle ile düşman olduk. O zaman nasıl büyüdük ve akıllandık.
***
Şimdi de hayatımızın her
aşamasında bir karşı mahallemiz var. Fikri, siyasi, ekonomik, spor,
ideolojik, mezhepsel, etnik veya çıkar grupları olarak karşı
mahalleler oluşturduk. Ama çocukluğumuzda yaptığımız gibi aynı
sahada top oynayıp, kavga edip sonra da barışıp sahadan bir sonraki
maç için sözleşip ayrılamıyoruz.
Gazetecilerin de karşı mahalleri var. Hep oldu, olmaya da devam
edecek. Peki şimdi karşı mahalledekiler ile nasıl iletişim
kuruluyor?
Takip edenler hatırlayacaktır, Cumhuriyet gazetesinde önce dışardan
yazı yazdım sonra da köşe yazarı olarak bulundum. Ekip değişince
bizler de yeni gelen yönetim tarafından gönderildik. Gel zaman git
zaman gazetenin bir kısım yönetici ve köşe yazarı değişik
suçlamalarla ilgili tutuklandı