Çocukluğumuzda bize hem aile meclislerinde hem de okulda hep aynı hikâye anlatılırdı. Yalancılığın kötü olduğunu anlatmak için bir ‘yalancı çoban’ hikâyesi beynimize kazınırdı. Bilirdik ki çoban gibi yalancı olursak bize kimse inanmaz. Yardımımıza gelinmez sanırdık. Büyüdükçe öğrendik ki meğer bu hikâye yalnızca çobanlar için geçerliymiş. Eğer doğru söylemeyen (diplomaside böyle söyleniyormuş) süper devlet olunca bunun pek de bir önemi yokmuş. Çünkü kafamız hâlâ yalancı çoban hikâyesine takılı olduğundan biz olayın boyutunu anlamıyormuşuz. Çünkü doğru söylemeyelere dönüp şu ifadeleri kullanıyoruz; - İnandırıcılığınızı kaybediyorsunuz, - Bu yapılan müttefikliğe sığmaz, - Bir terör örgütünü ortadan kaldırmak için başka terör örgütü kullanılmaz, - Ortadoğu’da yanan bu ateş bütün dünyayı sardığı gibi sizi de vuracak, - Yılanla aynı çuvala girdiğinizin farkında mısınız?, *** Bu sözlerle çobanı doğruyu söylememe huyundan vazgeçirmeye çalışıyoruz. Maalesef bu süper güç dalga geçmek için yalan söylemiyor, sistemini bu sayede ayakta tutuyor. Gelin yakın tarihte söylenen büyük doğru söylememe örneklerini hatırlayalım.