Aşırı bir küresel geçişkenliğin içinde çokuluslu nefesler mi alıyoruz? Dünyadaki geçişkenlik oranı ve ortamı akıl almaz biçimde yükselmeye devam ediyor. Sıcaklığını koruyan Almanya seçimleri ve Kuzey Irak’taki referandumun öncesi ve sonrasında ülkemizi, ülkemizin de oraları nasıl etkilediğini bir düşünelim. Bu geçişkenlik yalnızca siyasette değil, belki daha çok ekonomik ilişkilerde de geçerli. Kültür zaten başlı başına bir geçişkenlik alanı. Denilebilir ki aynı mahallede veya aynı blokta oturan iki insanın birbiriyle etkileşiminden daha yüksek, daha şiddetli bir ilişki düzeyi iki ülke arasında olabilir ve oluyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin niteliğini tarih de belirliyor kuşkusuz. Ama şimdi öyle büyük ilişkiler öyle bir hızla kurulabiliyor veya bozulabiliyor ki galiba buna tarih de şaşırıyor. Diğer yandan bazı yoksul veya mazlum bölgelerde olup bitenler nedense başka bir uzaydaymış gibi algı küresellemesinin boşluklarında kayboluyor. Sözgelimi Arakan’da, Gazze’de neler olup bittiğine dair haberler, yorumlar tonla olsa da, orada sadre şifa olacak eylemler öyle kolayından gündeme girmiyor. Nasıl demeli; ağaçta kalmış bir kedi veya kuyuya düşmüş bir köpek için gösterilen (elbette gösterilsin) hassasiyet, çaba, medyatik ilgi; açık işkence ve öldürülme gerçeğiyle içiçe yüzbinler veya ağır ambargo ve mahrumiyetler içinde yaşayan iki milyonluk şehirler için sürdürülemiyor.