Gri bir gökyüzü altında bazı büyük acıları birden çekmeye başlayan bir dost ziyaretindeydik. Mütevekkil bir eda ile konuşsa da zaman zaman kimi cümlelerinin ardından gözyaşlarını silmek için cebinden yıpranmış bir kağıt bir mendili sık sık çıkarıyordu. Cep telefonunu göstererek “rehberimdeki isimlerden yarısı artık yaşamıyor, kalanlar da eksilmeye devam ediyor” dedi. Eksilmek özeti miydi dünyanın? Yoksa sonu bilinen bir akıntıya kürek çekmek mi? Biz içimizden bu soruyu cevaplarken gri gökler de karardıkça kararıyordu. Yalanlarla, yanlış anlamalarla, kötülüklerle, imkânsızlıklarla dolu bir dünyanın içinden elini kolunu sallayıp geçeceğini mi düşünüyordun? Çiçekler, bahçeler, güneşler de vardı değil mi? Eşsiz zulümler ve çok ışıklı dakikalar. Geldik geçiyoruz, daha da geçeriz. Bazan sırtındaki oklardan tanırlar seni, bazan sesindeki yaradan. Bazı insanlar söylediklerinden ibarettir, bazı insanlar söylemediklerinden. Sonra her yağmur tanesinin okyanusa ulaştığı gün gelir. Şeytan susar, hakikat konuşmaya başlar.