Seçimlerden hemen sonra sandıktan iki başkan çıktığını söylemiştim. İkincisi de partisine giderek bunu deklare etti. Kılıçlar çekildi, Kılıçdaroğlu da çekilebilir. Artık vuruşa vuruşa mı, başka şekilde mi, bilemem. Vakti zamanında taşradaki bir valinin kırdığı cevizler, devirdiği çamlar, yaptığı zulümler artınca Dersaadet’e şikayetnameler gitmeye başlar ve sonunda Sadrazam dayanamayıp valiye tek kelimelik bir telgraf gönderir: “Çekil!” Pişkin valinin cevabî telgrafı hemen gelir: “Çekildim, seksen okka geliyorum. ” Bizde sebepleri değil de sonuçları yargılama çapaçulluğu her menhus olayda yeniden nüksediyor. Son mide bulandırıcı, canyakıcı olaylarda da bu tutum değişmedi. Bir yığın küfür ve sözde duyarlık adına tepkiler hemeninden yine bir araçsallaştırma üzerinden siyasal bir tepkiye doğru evriliverdi. “Zaten siz şu vakıf vs” nefret söylemine, oradan da hep olduğu üzere bazı bilinçaltı nefretler orta yere döküldü. Akut bir toplumsal sorun üzerinden bile, sözüm ona karşıt çözümcülerin birbirini linç raddesine gelmesinin izahı olabilir mi? Her sorunun kişisel, siyasal, hukuksal, ahlâkî ve toplumsal sebepleri, bileşenleri yok sayılıp ‘idam’la her şeyin çözüleceğini varsaymak ne kadar gerçekçi? İdam olan ülkelerin kiminde her 1 dakikada o suçların yine de işlendiğini kime anlatabilirsin? Bataklığa arsızca özgürlük talep edip, tek tek sivrisinekler için tank, top ateşlemek, F 35 talep etmek ne ola? Sıcaklar birdenbire bastırdı.