Erken yahut vakitsiz öten horozun başını keserlermiş eskiden. Şimdi horoz pek yok hayatımızda ve elli türlü alarma rağmen sabah uyanmakta zorlanıyoruz. Çünkü artık ‘zamanında’ yatmıyoruz. Başka pek çok şey yanında ytma saatlerimiz de çoktan değişti. Fakat mesai saatleri hâlâ pek ciddî. Sabah yolları aynı anda dolduran servis araçları ve diğer toplu taşıma/özel araçlara bakılırsa ‘çalışmak’ hâlâ geniş kitleleri ilgilendiren bir eylem olmayı sürdürüyor. Seçim mesaisi de belirli aralıklarla tekrar eden bir tür ‘çalışma. ’ Bu mesaiye bir yandan bütün ülke katılıyor, karşı çıkıyor veya mesai veriyor gibi görünüyor, diğer yandan ise yalnızca belirli bir ‘siyaset esnafını’ ve müntesibi ilgilendiriyor gibi bir hava var. Fakat işin içine ‘memleket meselesi’, ‘istikbâl’ gibi kelimeler girince ülkenin ve toplumun kaderini ilgilendiren başka bir üst algı zihinsel dolaşıma giriyor. Erken seçim bardağında son bir haftadır kopartılan fırtınaların toz dumanları içinden bakınca pek anlaşılamıyor; Bütün afra tafralar, şapşal yahut akıllı retorikler, kimi isimlerin etrafında konumlanan spekülasyon bulutları son tahlilde kimi şahsî veya gurup menfaatleriyle mi tevhid edilmeye çalışılıyor, yoksa gerçekten toplumsal veya ideal bir kaygı mı gözetiliyor? Son derece hacıyatmaz söylemlere de şâhid oluyoruz doğrusu.