Mevlana İdris Karar Gazetesi

Güncellendim de duruldum

Bir cümle gelip bazı yüzlerce yıllık gündemlerin üzerine oturuverdi. Söylenen makamın ağırlığından mı, yoksa söyleyenin bu alanla ilgili kendi hayatında tevarüs ettiği teorik/pratik birikimlerin bir...

10 Mart 2018 | 535 okunma

Bir cümle gelip bazı yüzlerce yıllık gündemlerin üzerine oturuverdi. Söylenen makamın ağırlığından mı, yoksa söyleyenin bu alanla ilgili kendi hayatında tevarüs ettiği teorik/pratik birikimlerin bir yansıması mı, bilemem. Ama ne zamandır rahatsızlık veren bir din va’zetme biçimi var toplumda. Vaazı verenin paradigmal veya şahsî saikinin temeli ne olursa olsun, içeriğin ağırlığını da geçtik mahalle kavgası yahut cehennem zebanisi diskurlarından bıktık yahu. Anladık, abdest alırken parmak arasını hilâllemek iyi ve fakat bunu yapmayınca cehennemde bu parmak aralarının dağlanacağını söylemek de ne ola? Yahut ipe sapa gelmez, gelse de yer ve zamanının ve muhatabın ayrıca konuşulması gereken onlarca fittoş mevzû… Fıkıh elbette önemli, tefsir elbette mühim, kelam tabii ki değerli, ilmihâl behemahâl lüzum içeriyor. Ve fakat be birader üslub, muhakeme, dil, sosyoloji, siyaset toplumsal hayat içerisinde önemsiz mi? Dinin sahibi her şeyden önce Allah’tır, sen değil. Sen gelmeden önce bu din yine korunuyordu ve senin naçiz bedenin toprak olduktan sonra da korunmaya devam edecek. O’nun adına kimseyi cehennemlere koma! Var ise bir marifetin önce git bir bak bakalım, cennette yerin ayrılmış seni mi bekliyor? Her gün sosyalmedyatik ergenlerin ağzına sakız olacak yahut dine düşman olduğu açık kimi eşhasın ağzını kulaklarına vardıracak konu ve söylemleri neden servis edip durmadasın yahu? İfsad mı ediyorsun, irşad mı hiç dönüp bakmaz mısın? Hazreti Peygamberin (S. A. ) Ebuzer’in ısrarlı soruları üzerine “ Ey Ebuzer, vallahi sen çatlasan da patlasan da o kişi cennete girecek” sözü bir şeye işaret etmez mi? Yahut “Cennete bir kişi girecek olsa o ben miyim diye umut eder, cehenneme bir kişi girecek olsa o ben miyim diye korkarım” düsturu öte dünyadaki akîbetimize müteallik bir bakışın ana temeli olmasın mı? “Ezmanın tebeddülü” olsun, zamanın ruhu olsun, heva ve heveslerimiz olsun, ictihad kapısının menteşeleri olsun, tecdid  yahut tahkim ve başka bilumum görüşler, fikirler olsun… Kâffesine birden şu sual tevcih olunamaz mı: Ey birader, senin arzun dini halisane yaşamak mı yoksa sürekli değişik bağlamlar icat edip onu araçsallaştırmak yahut muhtelif payandalar olarak ikâme etmek mi? Öbür dünyada, “Din günü”nde din yok.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir kalp durdu 02 Nisan 2020 | 110 Okunma İçerisi/dışarısı 28 Mart 2020 | 752 Okunma Bir çocuktan birkaç post çıkarmak 22 Şubat 2020 | 359 Okunma Okulda havlayan bir Fındık 20 Şubat 2020 | 228 Okunma Şifreler deşifreler 18 Şubat 2020 | 207 Okunma