Raviyan-u ahbar demişti ki, evvel zamanlarda yeniçeriler bir şey talep edecekleri zaman, yahut hoşlarına gitmeyen bir durumu/kişiyi dile getirmek için kazan kaldırıp isterük veya istemezük şeklinde bağrışup çağrışurmuş. Nice zaman sonra kendi düzenlerini/kanunlarını çiğneyip ahaliye de zulme başlayınca kışlaları topa tutulup bire kadar kırılmışlar. Öyle ki asar-ı yeniçeri namına ortada bir şel bırakılmamış. Selimiye arka bahçesinde bir yeniçeri mezar taşı görmüştüm de biraz şaşırmış idim. Nitekim Necip Fazıl üstadımız da “bitpazarında satıldı kalkamaz artık kazan” diyerek bir devrin nihayete erdiğini çok sonraları mühürlemiştir. Lâkin daha sonra da çok kazanların kalktığını görüp, kazan bulamayanların dahi kimi tava tencere ile mesajını vermeye çalıştığını yakînen biliyoruz. Sosyal medya ise bambaşka bir meşher. Adın şu veya bu biçimde ortaya düşmeyegörsün, lincin envaî çeşidi saniyeler içinde bir kasırga gibi gelip seni tarümar ediverir. Diyelim ki durum aksettirildiği gibi değil, gerçek ortaya çıktı…Geçmiş olsun, o zaman kimseden ses çıkmadığını, az evvel bağırıp çağıranların bambaşka mevzular üzerinde zerre hicap duymadan ahkâm kesmeyi sürdürdüğünü, kimsenin birkaç dakika evvel hararetle saldırdığı hususu tashih için kılını kıpırdatmadığını, her gün ama her gün görmekteyiz. Mezkur linçler bazan ideolojiler, bazan şiddet, bazan rüküşlük, bazan da hayat tarzları üzerinden yürüyor.