Maraş’taki lise yıllarımda devam ettiğim Musıkî Derneği’nde hocamızın bir sözü aklımda öylece kalmıştı: “Tanbur, neyden sonra insan sesine en yakın enstrümandır. ” Ve sonra tanburun nasıl yapıldığı, mızrabının deniz kaplumbağası kabuğundan işlenmesi gibi ayrıntılarla devam etmişti. Sonraki zamanlarda tanburun büyük icrâcılarının kayıtlarını dinlemeye başlamıştım. Bilirsiniz, tanbur sesi insanı pek yormaz, saatlerce dinlenebilir. Bu dinlemeler esnasında Necdet Yaşar, kendi özgül ağırlığı ile hep ayrı bir yerde oldu. Tanburî Cemil Bey’den Özer Özel’e kadar kayıtları bilinen onlarca üstadın tanbur icrâları kulak mesaim içinde hep ayrıcalıklı bir yer edindi. Fakat itiraf etmeliyim ki Niyazi Sayın/ Necdet Yaşar ikilisinin muhteşem beraberliğinden doğan atmosfer daima ayrı bir gökkubbe inşâ etti. Ve işte Necdet Yaşar Hakk’a yürüdü. Bir defa daha ‘bir tel kopar ve ahenk ebediyyen kesilir’ hükmünün kapıları açıldı. O tanburdan o sesleri yükselten el durdu.