Günümüz liselerinin etkin gerçekliği ve ideal ufku ne yazık ki üniversite sınavlarına endekslenmiş küçük, kısır dar bir ufuktur. Öyle ki özellikle son sınıfa gelen bir lise öğrencisi inanılmaz bir çevre baskısıyla boğucu bir atmosfer içinde üniversite sınavına doğru adım adım ilerlemek dışında pek bir şeyle meşgûl olamaz. Kazara bu hedeften en ufak bir sapma gösterse hemen ikaz ve ihtar edilerek aslî(!) uğraşısına dönmesi istenir. Ama şükür ki işte bu kısır döngünün dışına çıkan nadir örnekler de var. Onlardan biriyle dün karşılaştım: Pertevniyal Lisesi öğrencilerinin çıkardığı Pertevniyal Sanat dergisinden söz ediyorum. 180 sayfa olarak 9. Sayısı yayınlanan ve isminin hakkını veren derginin kapağı şu isimlerin anonsuyla başlıyor: Şeyh Gâlib, Tuluyhan Uğurlu, Kemal Sayar, Cengiz Bektaş, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç. Kemal Gündüz, Esra Yapıcıoğlu, Esra Karabulut editörlüğünde yayınlanan dergi ”Elin oğlu değil ilin oğlu olmak” başyazısıyla açılıyor. Okul Müdürü Zekeriya Arslantürk’e ait yazı “Sadece anıları olanlar anlarlar” cümlesiyle başlayıp şu satırlarla bitiyor: “Kardeşlik şarkılarının gayet tıkızlaştığı bir dönemde bir mektebin kültür ve sanat dergisi olarak diyoruz ki: Mektepten El’e değil, mektepten İl’e/memlekete… Sezai Karakoç Hemen sonrasında Sezai Karakoç soruşturmasıyla başlıyor dergi. “Mütefekkir, şair, hikâyeci, edebiyat kuramcısı, nihayet siyasî bir özne…Sizce bu tanımlamaların hangisi Sezai Karakoç’u daha fazla yansıtıyor? Bu soru Prof Dr.