Biraz tarihseldi Ara’nın deklanşörü. İstanbul’un yazarları ve çizerleri yanında üçüncü bir kategoriyi tek başına oluşturacak kada çok eğilmişti şehre. Mavnalar, balıkçılar, hamallar, tramvaylar, çocuklar, salkımsaçak bir görünümün içindeki insanî bir ayrıntı, sigara dumanlarına boğulmuş kederli adamlar, bir geminin limandan ayrılışı anındaki iç kanatan vedalaşmalar, tren garları ve trenler, minareler, İstanbul’un gökleri, ışıkları, karanlıkları, ekmeği, sütü, sokak satıcısı, balığı, köprüsü, sokağı, Boğaz’ı, martısı, martının sesleri… İnsanla ama çoğu zaman o insanın aidiyet duyduğu sosyolojiyle birlikte şehri ve şehrin içindeki şeyleri görür ve harmanlayıp, hülâsa edip fotoğraf aracılığıyla bize de gösterirdi. İşini çok sevdiği âşikârdı. Dünyanın her yerinden siyaset ve sanat adamlarının portrelerini çekmek için de, Anadolu’da değerli tarihsel keşifler yaparken de çok gezdi, çok gördü ve bunların bir kısmını bizimle paylaştı. Hep boynunda duran makinasının deklanşörüne yüzbinlerce defa basmış mıdır? Basmıştır. Ama belki sadece on defa basmış ve bugün hafızamızda yer eden yüzlerce fotoğrafından on tanesini çekmiş olsaydı da unutulmaz bir fotoğrafçı olacaktı. Nasıl büyük şairlerden en sonunda birkaç şiir, birkaç dize kalırsa, Ara Güler’den de öyle olacak, birkaç fotoğraf kalacaktı. Ekstrem bir kişilikti. Söyleşilerinde verdiği cevapların arka planında biraz kafası bozuk, biraz sür git aptallıklardan bıkmış, zekî, dobra, kendini pek sansürlemeyen ve karşısındakini de iplemeyen kendi içinde tutarlı bir adam vardı.