Geçmiş gün, kahvede oturup sohbet ediyorduk. Arifândan bir üstadımız buyurdular ki “toprağın altında sınır yok, pasaport yok, bayraklar yok, onunçün işinize bakın!. ” Kahvede bir sessizlik olmuş, kimse de bir şey dememişti. Sınırların sınırı yok maşallah. Her şeyde bir hudut, bir ölçü, bir muvazene. Tabii ki bunun endişesini hissedene, yoksa mâlum aynı zamanda bir hadsizlikler dünyasında yaşıyoruz ve ağır sonuçları da ortada. İsmet Özel’in bir cümlesini okudum iki gün önce. Şöyle diyordu: “Meselâ ‘Sınır Tanımayan Şairler’ olabilir mi? Bu soru ciddi bir soru bence. Tabii bu sorunun cevabı menfî. Yani ‘Sınır Tanımayan Şairler’ olmaz.