Günün başına oturuyoruz sabah. Yepyeni bir yeryüzü sofrası. Başlıyoruz yemeye. Bazı sofralarda bir bardak su, bazı sofralarda binbir çeşit yiyecek içecek, bazı sofralarda bir kuru ekmek. Dırdırlı sofralar da var, inşirah verici sofralar da, hastalıklı öksürük tıksırıkla dolu sofralar da. Kimimiz şapur şupur bir aceleyle, kimimiz her lokmada bir şeyi düşünerek, kimimiz kaşığı tabakta unutarak. Bir şey deniyoruz bu sofrada. Bir lokmanın boğazımıza dizildiği oluyor. Bir kaşık almadan sofradan kalktığımız oluyor. Sofrayı silip süpürüp doymayanların da olduğu bir dünyadaki kulak kesildiğimiz arka planlar lokmayla aramızdaki diyalektiği işletiyor da işletiyor.