Yaralı bilinçler çağındayız. Artık yarasız bir bilinç bulmak ne kadar zor. Bunu söylerken eskiden yarasız bilinç çok vardı demek istemiyorum. Muhtemelen başka eski zamanlarda da bilinçler genel olarak yaralıydı, yaralanıyordu; ama hiç olmazsa o bilinçleri yaralı hâle getiren şey az-çok kontrol edilebilir ve sınırları çizilebilir şeylerdi. Şimdi entelektüel ya da sıradan zihinleri yaralayan, bilinçleri zedeleyen çok sayıda alınmış kararlara maruz kalma durumu var. Siyasal, ekonomik, felsefî ya da gündelik hayatın çarpanları çok fazla ve bunlardan bir veya bir kaçından yara bere almadan yaşamak imkansız gibi. Sıradan, her nasılsa bu dünyaya düştüğüne inanarak boşlukta dolaşan ve kendisinin sayısal bir varlık kalıbı dışında bir anlamı olmadığını düşünen insan tipinin zihni için bile üretilen her türlü seviyeli/seviyesiz içeriğin miktarı o kadar fazla ki, bilinç yaralanmasın da ne yapsın? Ortadoğulunun bilinci yaralı da Avrupalının, Amerikalının, Japonun bilinci çok mu sağlıklı? Hani demişler ya “her kulun bir derdi var, değirmencininki de su” diye. Her coğrafyanın, her kültürün, her inanç müntesibinin zihni değişik yaralanmalarla ma’lul. Her toplumun sosyologları başka türlü bir tehlike için çanlar çalıyor. Ama son on yıldır ayyuka çıkan iklim değişiklikleri için çalan çanlar artık başka çanları susturacak boyuta ulaştı.