Dün yeni eğitim-öğretim yılının ilk zilleri çaldı. 17 milyon öğrenci okulların açılan kapılarından içeri girdi. Eğitim hayatlarının son gününde kapıdan nasıl ve ne kadar değişmiş olarak çıkacaklar, bunu bilemiyoruz. Bizde, esprili bir dille eğitim sisteminin iki ana sorunu olduğu söylenir ve hemen eklenir: 1-Eğitim, 2-Sistem. Eğitim sistemininin hep en yanlış olanını buluyor olmalıyız, yahut o bizi buluyor olmalı ki hemen her Bakanla birlikte eğitim sistemimizi değiştirmek millî bir sporumuz hâline gelmiş durumda. Ayrıca TEOG’u da taze sepetledik. Her gün son dersin çıkış zili çaldığında sevinçle zıplayıp ‘okul dışına’ coşkuyla fırlayan çocuklar, aslında okulla aramızdaki temel ilişki biçimini de açık etmekte. Bendeniz hiç anlamamışımdır; neden okulda bir şeyler öğrenmeyi seven çocuklarla, okulda bulunmayı hiç sevmeyen, bir şey de öğrenmekten nefret eden çocuklar aynı sınıfta bulunur? Ve yine anlamam; çocuklarda azamî dikkat süresinin bilimsel olarak 15 dakika olduğu varsayılırken 40 dakika ders nedir? 15 dakika ders, yarım saat teneffüs daha mâkul değil midir azizim? Ne yazık ki çocuklardan çok anne-babaların sınavlarda yarıştığı bir eğitim sistemi, üstelik de ufku lise veya üniversite yerleştirmesiyle sınırlı bir eğitim sistemi, temelde bu ülkeye acaba ne vermekte, ne almaktadır? Dün ne kadar çok iyi dilekler dinledik. Umut güzel şey, temenni hoş. Lâkin onmilyonlarca öğrenci, yüzbinlerce öğretmen, onbinlerce okul binası ile amaçlanan şey sağlıklı, bu amaca uygun araçlar yeterli ve doğru mu? Bunu ne yazık ki ölçemiyoruz.