Saat sabahın 6’sı...
Çocuğu, terminalden yolcu etmek üzere yola revan oluyoruz.
Sabah ayazı insanın iliklerine işliyor. Sokak lambalarının ışıkları altından hızlı adımlarla, alaca karanlık kuşağını yararak ilerliyoruz.
İlerlerden mekânın sahibi köpeklerin sesleri geliyor.
Köpekler için kurtarılmış bölge olan yerdeyiz. Üzerinden geçtiğimiz köprünün altından geçen derenin sesi; havlamalar, hırlamalar ve mırlamalar arasında isyana dönüşemeden kayboluyor.
İnsan siluetini fark eden kolonideki köpeklerden bazıları havlıyor, bazıları hırlıyor. Jack London’ın Beyaz Diş’ini andıran bir kırma, vücudumuzda ısırılacak yerlerin keşfini yapıyor. Diğerleri, melezin talimatını bekliyor gibiler. Gözümün önüne, The Pack filminin sahneleri geliyor; irkiliyorum. Tepki verirsek üzerimize atılmaya hazır gözüküyorlar. Bir taş bulurum umuduyla etrafa bakınıyorum. Nafile, taşları bağlamışlar...