Bir Kuds-i Hadiste buyruluyor ki: “Eğer içinde bir sıkıntı, üzerinde bir hâlsizlik görüyorsan, bil ki gıybet etmişsindir.”
Dedikodunun tiryakisi olanların vay hallerine. Hep yakınırız:
- “İçim içime sığmıyor.”
- “İçimde öylesine bir sıkıntı var ki, nerede ise patlayıvereceğim.”
- “İçimdeki darlık, üstümdeki ağırlık hayatımı zehir ediyor” gibi ifadelerle hep yakınır dururuz. Bütün bunların sebebi yaptığımız veya dinleyerek katıldığımız gıybetlerdir.
Miladi 12’nci yüzyılda yaşamış olan bilginlerden Ebû Necip Suhreverdi diyor ki:
“Gıybet, alçakların otladığı bir otlaktır.
Sana, onun-bunun duyunca hoşlanmayacağı şeyleri söyleyen kişi, kendi içindeki pisliği senin ruhuna da eken bir hayduttur.”
Anadolu’nun yetiştirdiği büyük âlim İmam-ı Birgivi hazretleri “Tarikat-i Muhammediye” adlı kitabının büyük bir bölümünü “dil afetleri”ne ayırmıştır. Bu kitabın 30 civarında şerhi yapılmıştır. İslâm dünyasında bu derece rağbet görmüş bir kitaptır. Ecdadımız bu meseleye böylesine önem vermiştir.
Lisan afetlerinin en büyüğü gıybettir. Gıybet, bir kimsenin olmadığı yerde duyduğu takdirde üzüleceği bir şey söylemektir. O söylenen söz doğru ise gıybet olur, doğru olmazsa iftira olur. Hz. Aişe radiyallahu anha validemiz dedi ki:
“Sakın bir şeyi gıybet etmeyin. Ben bir defasında Peygamber (s.a.v.) Efendimizin yanında bir kadın için: “- Bu ne uzun etekli kadındır” dediğimde Peygamberimiz bana: