İnsanın ruhsal yapısı duygu, düşünce ve davranışlardan oluşur. Bu üç temel özellik, henüz tam olarak işleyiş detaylarını bilemediğimiz karmaşık beyin fonksiyonlarımızın ürünüdür. Birbirleriyle çoğu zaman iç içe girmiş bu yapıda oluşan sorunlar, psikiyatrik (ruhsal) bozukluklar olarak karşımıza çıkar. Örneğin, depresif bozuklukta daha çok duygularla, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda daha çok davranışlarla ve psikotik bozukluklarda ise daha çok düşüncelerle ilgili sorunlar ön plandadır. Ancak psikiyatrik sorunların önemli bir kısmında, dereceleri farklı olmakla birlikte bu üç yapının iki ya da üçünde birden sorun oluşabilir.
Davranış kontrolü beynimizin önemli bir işlevidir. Her bebek, yapısal olarak davranış kontrol beceri ya da beceriksizliği ile dünyaya gelir. Yani, doğuştan davranış kontrolünde yetersizliği olan çocuklar vardır. Bu çocuklar davranışlarını kontrol etmekte zorlanırlar ve dıştan gelen uyarılar, bu kontrolün sağlanmasında genellikle etkili olmaz. Yine her çocuk yapısal olarak olaylara duygusal karşılık verme yönüyle farklı özelliklerle doğar. Olaylara verdiğimiz duygusal tepkiler çocukluktan itibaren var olan duyguyu yönetebilme özelliğimizle çok ilintilidir. Daha hassas ve kırılgan yapıda olanlarımız hemen duygusal olarak çökebilmekte ya da yoğun kaygı hali yaşayabilmektedirler.
İşte; yapımızda genetik olarak taşıdığımız ruhsal özelliklerimiz, yaşam boyu oluşabilecek psikiyatrik sorunlara genetik yatkınlığımızı belirler. Genetik yatkınlık ise bir hastalığın ortaya çıkışında en önemli belirleyicilerden biridir. Diğer taraftan, çocuğun çevresindeki kişiler onu dış tehlikelerden korumak amacıyla birtakım sınırlar ve engeller koyarlar. Çeşitli uyarılar ile çocuğun zarar göreceği eylemleri yapmaması gerektiğini öğretmeye çalışırlar. Çocuğun gerek bedensel gerekse ruhsal olarak korunması, yani ahlak eğitiminde temel amaç, çocukta kendini kontrol edebilme becerilerini geliştirmektir.
Çocuklar da aynen erişkinler gibi yapısal ya da çevresel nedenlere bağlı duygu, düşünce ve davranışlarında sorunlar yaşarlar. Bu sorunlar çocuğun kendini ifade etmedeki güçlüğü ya da farkındalık sorunu nedeniyle anne-baba ve eğitimciler tarafından genellikle ya anlaşılmaz ya da geç anlaşılır. Hatta bir kısmı şımarıklık ya da naz olarak da yorumlanır. Gelecekte ruh sağlığı yerinde bireyler olabilmeleri için çocukların yaşadıkları psikolojik sorunların erken müdahale ile çözülmesi çok değerlidir. Bu noktada anne babaların bilinçli olmaları gerekir. Çocuk ruh sağlığı alanında çalışanların en önemli görevi aileye doğru psikoeğitim verebilmektir.
Bundan 30-40 yıl öncesine kadar, insanların yaşadığı psikolojik soruların birkaç hastalık dışında tamamen çevresel faktörlere bağlı geliştiği düşünülürdü. Genetik yatkınlık neredeyse hiç gündemde değildi. Hal böyle olunca çocuklardaki psikoloji sorunlar “bu yaşta daha ne yaşamış olabilirler ki” düşüncesi ile hep göz ardı edildi. Sorun oluşması için ağır bir yaşam olayının olması gerekiyor düşüncesi hakim idi. Aynı zamanda çocukların bedenleri gibi duygularının da küçük olduğu sanılarak, çevrede olup bitenlerden ruhsal anlamda etkilenmeyecekleri ya da daha az etkilenecekleri gibi yanlış bir kanaat yaygındı. Bu nedenledir ki erişin psikiyatrisine oranla çocuk psikiyatrisi hayli geç gelişmiş bir bilim dalı oldu.
Oysa bugün biliyoruz ki, çocuklar gelişimsel süreçleri ile ilgili olsun olmasın, her türlü psikiyatrik bozukluklara aynen erişkinler gibi aday bireylerdir. Erişkinlerde görülen psikiyatrik sorunların nerdeyse tamamına yakını, birkaç istisna dışında, çocuklarda da görülür.