Ömer (ra) “İslam cemaatsiz, cemaat liderlik siz, liderlik de itaatsiz olmaz.” Buyurur. “Cemaat” kelimesini, ısrarla camilerdeki cemaat veya Arafat’taki cemaat olarak yorumlayanlar, yanılıyorlar. Bu kelimeyi lügat yönüyle aldığımız zaman herhangi bir topluluk manasına gelir. Az çok, küçük büyük, şu veya bu fark etmez. Ancak ıstılah manasına aldığımız zaman, “Cemaat” emir komuta içerisinde belli bir gaye için, belli ilke ve prensiplerle, belli hedeflere doğru çalışan topluluk demektir.
Ömer (ra) in ifadesinden bu tanımı ve içeriği anlamak mümkün olduğu gibi, nice ayet ve hadislerden de aynı manayı anlamak mümkündür. Ancak sorumluluktan kaçmak isteyenler için te’vil bitmez. Her bir grup ve fırka; kendi çıkarı, rahatı veya herhangi bir maslahatı için, “Cemaat” kelimesini kendi heva ve hevesine göre yorumlayabilir. Ancak bu yorumlar, “cemaat olmak fitnedir” fitnesini üreterek, Müslümanların darmadağın olmasına ve güçlerinin dağılmasına katkı sunan çevreleri, sorumluluktan kurtarmaz.
Cemaat olmak fitnedir diyenler, kelle başı bölünmeye davet ettiklerinin farkında değiller. Onlar kendilerince cemaatler bitince, ümmet tek vücut olup birleşecekler diye zannediyor olabilirler. Ancak cemaat olmayan, yani bir cemaat veya cemiyet içinde yer almayan avamın, böyle bir birlik beraberlikten de, Allah (cc) ın dine hizmet, hatta kulluktan da bîhaber olduklarını üzülerek görüyoruz.
Dolayısıyla, asıl karşı çıkılması gereken, taassuptur. Cemaat olmak değil. Taassup nerede ve kimler arasında olursa olsun, zararlıdır. Mezhep, meşrep, cemaat, cemiyet, tarikat, ırk, bölge, dil, meslek, hatta futbol takımında bile taassup, yani fanatiklik, büyük bir beladır. Şu halde taassubun her türlüsüne karşı duralım. Ancak cemaat olmayı böyle bir zararla ilişkilendirmek, büyük bir hatadır.
Diyebiliriz ki, cemaat olmaya karşı olmak, ümmetin fertlere bölünmesin e sebep olacaktır. Ayrıca cemaat organizasyonu ortadan kalktığı zaman, İslam ümmeti çok ciddi güç dağılımı ve zaafa düşecektir. Kolektif çalışma da olmayınca, işin bereketi ve rekabette kalmayacaktır. Yani ümmet çok yönlü ve çok ağır faturalarla karşı karşıya kalacaktır.
Bölünüp parçalanmak firavunların planına hizmettir. “Firavun memleketin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu; çünkü o, bozguncunun biriydi. (Kasas 28/4)