14 Mayıs Çarşamba günü Almanya’nın Nürnberg Neumarkt ilçesine DİB tarafından imam olarak intikal ettim. Dolayısıyla bu satırları sizlere gurbetten yazıyorum. Gurbet, üzerine nice şiirler, hikâyeler, romanlar yazılmış. Nice film ve dizi filmler yapılmış, türküler yakılmış, zor bir vakıa.
Evet, ama dava uğruna her zorluğa değer. Zira dava uğruna çekilen her zorluk ve hasret, farklı bir ecir olarak kayda geçer. Değil mi ki tüm peygamberler, dava uğruna memleketlerinden çıkmış, gurbetçi olmuşlar. Hem de kendi istekleriyle değil, düşmanları tarafından sürülmüşler. Her gittikleri yerde de davalarının davacısı olmuşlardır.
İnsanlık tarihi boyunca tüm peygamberlerin havari ve ashabı da (Rıdvanallahi aleyhim ecmaîn) aynı şeyi yapmışlardır. İçlerinden, memleketlerinden sürülenleri de aza değildir. Ancak büyük bir çoğunluğu, nerede bir boşluk varsa orayı doldurmak üzere oralara gitmişlerdir. Kimileri diyar diyar dolaşmış, kimi belli bir yere yerleşerek, çöle düşen su misali, düştüğü yerleri yeşertmişlerdir.
İşte Allah (cc) Resulü (sas)’nün ashabı (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn)… Resulullah (sas)’ın vefatı sonrası iki yüz bin olarak tahmin edilen sahabeyi kiramın, haremeynde medfun olanları, on iki bin olarak tahmin edilmektedir. Geri kalanların tamamı, dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Öyle ki, onların mezarları belli olanları saysak, bin tane çıkmaz her halde.
Kaldı ki bu asırdaki gurbet ve seyahatler, geçmiş asırlardaki fedakâr ve cefakâr Allah (cc) dostlarının seyahatleriyle asla kıyaslanamaz. Onlar buldukları zaman deve, at, merkep sırtında, bulamadıkları zaman da yaya olarak binlerce km. yollar kat etmiş, kıtalar dolaşmışlardır.
Bizim şu asırdaki, klimalı; kara, hava ve deniz vasıtalarıyla, bin bir konfor içinde yaptığımız seyahatleri, Ashab ve selefi salihîn’in yaptıkları fedakârlıklarla kıyaslamak, en basitiyle, isa-eti edep olur. Ancak gurbet yine gurbettir. Sıla hasreti de görüntülü telefon ve internet görüşmelerine rağmen, yine de kısmen hasrettir.