Şubat ayı, şehadet ayı olarak biline gelmiştir haklı olarak. Allah (cc) a verdikleri söze sadık mü’minler yılın her ayı ve gününde elbette şehit olmaya devam etmektedirler. Ancak tarihe mal olmuş birçok önemli şehidin şubat ayı içinde şehit olmaları, şehadet ayına “şehitler ayı” diye haklı bir unvan kazandırmıştır.
Afrin’de dün şehadet mertebesine eren Mehmetçikler de tam bu ayda şehit oldular. Sekiz yiğidin aynı anda şehadetleri elbette ağır bir olay. Ancak bilelim ki şehitler, kayıp değil kazançtırlar. Bir şehidin kanı, binlerce yiğide can olur, heyecan olur, enerji ve sinerji olur. Evet, her ay da şehadet güzel ama şubatta bir başka güzeldir.
Bizzat İhvan-ı Müslimîn’in kurucusu imam Hasan el Benna genç yaşta şehit edildiği gibi, sonrasında bu şehitler kervanına nice binler, on binler, yüz binler katıldılar… Özellikle Tahrir ve Rabia meydanından sonra bu daha da belirginleşti. Bu yiğit, fedakâr ve cefakâr Müslümanlar ve ümmetin nice kahraman evlatları, bir asra yakındır İslam’ın zafer çarkına, şehit kanı, gözyaşı ve alın teri taşımaktadırlar. İşte Suriye, Irak, Yemen, Filistin, Afrika vs. İslam diyarında olanlar… ABD deki son üç şehit… Ve daha niceleri… Bu emektarlar, ahirette alacakları büyük mükâfatın yanında, bu dünyada da bir zafer mükâfatı hak etmektedirler.
Bir zamanlar İslam ülkelerini istila eden materyalist düşünce taraftarı yobazlar, yıllarca bunun faturasını İslam’a çıkarmaya çalıştılar. “batı ülkeleri gibi terakki etmek için “gericilik” olan mistik dini düşüncelerden sıyrılmalıyız” dediler yıllarca… Şimdi ayan beyan ortaya çıkıyor ki batı, kurduğu içli dışlı tezgâhlarla hem İslam âlemini vs. üçüncü dünya ülkelerini! İliklerine kadar sömürüyorlar hem de bu suçlarını ustaca İslam’ ın ve Müslümanların üzerine atıyorlar. “batı, hem suçlu hem güçlü” boşuna dememişler: “yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” diye.
Ama elhamdülillah artık insanlık uyanıyor, batının bu yalanları eskisi gibi tutmuyor. Şimdi özelde İslam âleminin, genelde tüm dünyanın mazlum halklarının kurtuluşu için çalışma zamanı. Her gece gibi bu gecenin de bir şafağı olmalı, zulüm, işgal, sömürü, katliam kısaca tüm vahşetler son bulmalı. Zalimlerin defterleri dürülmeli, mazlumların yüzleri gülmeli…
İşte bunun için önce İslam davetçilerinin alın terleri, abid ve zahitlerin gözyaşları ve şehitlerin pak kanlarına ihtiyaç var. Tarih boyu bu böyle olmuştur. Zalimler kendiliklerinden mazlumların haklarını teslim etmezler. ”Hak verilmez alınır” sözü zaten zalimlere karşı söylenmiş bir söz olsa gerek. Tabi davetçi, abid ve şehitler ayrı ayrı kimseler olacak değil. Olması gereken; Allah (cc) ın dinine hizmet şuurunu kavramış her mü’minin, hizmet yolunda gereği kadar alın teri döken birer davetçi, gerektiğinde gözyaşı döken birer zahit ve Allah (cc) yolunda şehadet için sırasını bekleyen birer mücahit olmalarıdır.