Biz bir ve beraber bir ümmet, yekvücut, tek yumruk iken, aziz idik. Güçlü kuvvetli huzurlu ve güvende idik. Güç ve kuvvetimizi, sadece İslam ümmeti değil, tüm insanlığın huzur, güven ve emniyeti için kullanıyorduk. Çünkü bizim inancımız, düşmana dahi adaletli davranmayı emreder. “Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden Haberdardır.” (Maide 5/8) Tüm fazilet ve erdemlerimiz, birlik beraberliğimizdeydi. İslam kardeşliğimiz ve ümmet olmamızdaydı. Ancak biz, ümmet şuurunu, İslam kardeşliğini kaybettik. Ümmet şuuru ve kardeşlik bilinci birlik ve beraberliğin kaynağıydı. Kaynağı kaybedince, birlik beraberliğimizi kaybettik. Birlik beraberliğimizi kaybedeli de, her şeyimizi kaybettik.
Güç ve kuvvetimizi kaybettik. Çünkü güç ve kuvvet birlik beraberlik ve güç birliğinden doğar. Birlik beraberlik olmadan güçlü olmak mümkün değildir. Huzurumuzu kaybettik. Güç dağılımı, birçok zaafları beraberinde getirir. Zaaflar da huzursuzluğun kaynağıdır. Emniyet ve güvenimizi kaybettik. Huzursuzluk ve zaaflar, aramızdaki güvenide zedeler. Karşılıklı güven yitip güvensizlik başlayınca da doğal olarak emniyet kalmaz. Heybetimizi kaybettik. Bunca zaaflar doğal olarak heybetimizi de yok eder. Çünkü düşman sadece güçten anlar. Heybetin gitmesi ise düşmanlarımızın bize karşı cesaret ve cür’etini artırır. Yardımlaşma, paylaşma ve dayanışmayı kaybettik. Zira zaaflar ister istemez, bencilliği ve kendi derdine düşmeyi beraberinde getirir. Sevgiyi, saygıyı, şefkati, merhameti, kaybettik. Çünkü bu fazilet ve erdemler, ancak birlik ve beraberlikle hayat bulur. Sılayı rahmi, komşuluğu, aşireti, akrabayı, hatta aileyi kaybettik. Bu değerlerimizin ne denli aşınıp gi...