Kader, acı gerçekleri bir bir önümüze koyarken, aynı zamanda yüzümüze en sert tokatları da şaklatıveriyor. Dost ve kardeş bildiğimiz Suriye devletine ve Esad’a karşı Amerika’nın talimatı ile düşmanlık çığlıkları atmaya başladığımızdan ve “dost Esad’ı, zalim Esad’a” dönüştürmemizden sonra geçen 6 yılın ardından biz de “Amerika’nın düşmanı olduk!” Türkiye’yi de kullanarak, komşu coğrafyamızı içinden çıkılmaz bir kan deryasına dönüştürdüler, dost Esad’ı düşman yaptırdılar ve sonunda “tamam sizinle işimiz bitti, siz de düşmanımızsınız” demeye başladılar. Biz hala vize olayının Amerikan elçisinin kendi başına aldığı bir karar olduğu düzeyinde bir devlet anlayışı ortaya koyalım, Amerikan yönetimi anında “Büyükelçimizin arkasındayız, ona talimatı biz verdik” diye ilan ediyor. Müttefikimiz, dostumuz(!), kardeşimiz(!), eşbaşkanı olduğumuz BOP’un mimarı, NATO’da partnerimiz canımız(!), ciğerimiz(!), “Amerika’mız(!) bize devlet olarak, millet olarak unutulmaz bir kazık attı. Bu son olayda olduğu gibi “İslamcı kardeşlerimizin” ferasetine ve fikri tutarlılığına derin bir hayranlık duyuyorum! Dün yazdık tekrar yazalım: “İslamcı kardeşlerimiz”, Amerika’nın talimatı ile Esad’la aramız bozulduğunda sokaklara dökülüp, “Kahrolsun Esad” diye bağırdılar, Suriye elçiliklerine saldırdılar. “İslamcı kardeşlerimiz” Mısır ile aramız bozulduğunda sokaklara dökülüp “Kahrolsun Sisi” diye bağırdılar, Rabia işareti yaptılar, Mısır konsolosluklarının önünde protesto gösterileri düzenlediler.