Türkiye, bir taraftan yoğun bir terörle boğuşuyor, diğer taraftan AB’nin ağzımıza çalacağı bir parmak ‘vizesiz Avrupa balının’ hayalini kuruyor. Bir taraftan bütün komşularıyla kavgalı diğer taraftan ekonomik ve sosyal yönden ciddi bir kaosun eşiğinde. Peki, ne olacak? Var mı bu işin çaresi, çözümü, umudu? Elbette var? Yaşadığımız onca felakete yıllar öncesinden ‘çare ve ihtarda’ bulunan bir SES’in feryadını aktarayım önce: “Temeli Hıristiyan dini olan bu medeniyetler topluluğuna (Avrupa Birliği’ne), temeli tevhid akidesi olan Türk medeniyetinin dahil olamayacağı açıktır. Kaldı ki, kimliğimizle dahil olamayacağımız kendilerince de açıklanan bu topluluğa, benliğimizi kaybedip, onların istediği şekle girmedikçe, Hıristiyan olmadıkça ne yaparsak yapalım yine üye olamayız. Dini ve devletiyle, Türkü Türk yapan değerleriyle bir bütün olan milletimiz, Hıristiyan kimliğinde asimile olmayı kabul etmeyeceğine göre, AB hevesinden vazgeçmemiz kaçınılmazdır.” (7 Eylül 2001) “Avrupa Birliği’nin bize dayattığı şartlar, üzerimizde emelleri olan güçlerin, boşluklardan istifade ederek, ÜLKENİN BÖLÜNMESİNE imkân ve zemin hazırlanmalarını kolaylaştırmaktadır.” ( 5 Eylül 2001) “Terörizm batının ortaya attığı felsefî akımlardan biridir ve tarihi terörist eylemlerle doludur. Yapacakları hukuk dışı operasyonlarına, medeniyet anlayışı ve insana bakışı taban tabana zıt İslam dünyasını da ortak etmek isteyen Batı, saldırıya karşı savunma maksatlı ilan edilen cihadı terörle bir göstermeye çalışmaktadır.” (3 Ekim 2001) “Görüldüğü gibi batılıların tüm dünyada farklı yöntemler kullanarak toprak elde etme gayelerinde sıra Türkiye’dedir. Uygulanan projelerin (iyimserlikle yaklaşmak yerine) milli bütünlüğümüze karşı büyük bir tehdit içerdiğini asla unutmayalım! Yapılanlar Türk vatanını işgale yönelmek demektir.” (22 Ağustos 2001)