Yarın Ramazan Bayramı. Kanlı bir coğrafyada, kin ve nefret
tohumlarının ekildiği bir ülkede bayramı hakkiyle idrak etmenin ne
kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz.
4 sene önce Suriye’de bir birbiriyle bayramlaşan “200 bin insan
daha vardı.”
Onlar şimdi birilerinin Emevi Camii’nde namaz kılma hayali yüzünden
toprak altında.
Yüz binlerce, kişi ya yetim ya öksüz ya dul.
Suriye tam bir mezara dönmüş durumda.
Bu mezarlığın mimarları ne yüzle bayram kutlayacak merak
ediyorum.
İstanbul’da oturduğum eve yakın bir mahalle bakkalında çalışan
Suriyeli bir gençle konuştum geçen hafta. “Bayramda ne yapacaksın
?” diye sorma gafletinde bulundum.
Ağlamaklı bir sesle cevap verdi:
“Bizim bayramımız mı kaldı abi? Babalarımız, annelerimiz öldü, kız
kardeşlerimiz IŞİD’e cariye oldu, evimizi, barkımızı kaybettik; ne
bayramı kutlayalım!”
En az 4 milyon insanın ülkesinden kaçtığı Suriye’de bombaların,
silahların gölgesinde bayram kutlamak mümkün mü?
Libya’da, Irak’ta, Yemen’de bayram kutlamak mümkün mü?
İslam adına Ortadoğu’ya kan ve gözyaşı getirenler, bu bayramda da
geçtiğimiz bayramlarda olduğu gibi milyonlarca Müslüman’ın
bedduasını alıyorlar.
Milyonlarca Müslüman ellerini göğe açarak beddua ediyor:
“Ya Rabbi! Ümmeti Muhammedi kendi menfaatleri için ateş hattına
sürenleri, İslam dünyasına kan ve gözyaşı getirenleri, analarımızı,
babalarımızı, kızlarımızı katledenleri, bizi yıkıma ve açlığa
mahkûm edenleri sen kahhar isminle kahreyle!