Emine Erdoğan’ın “Türkiye’nin 90 yıllık enkazını kaldırdıklarını” söylediği konuşmayı okurken, Güneydoğudan gelen enkaz haberlerini izliyordum. Enkaz kelimesinin tam hakkını veren görüntüler vardı önümde. Türkiye’nin en büyük şehirlerinden olan Diyarbakır’ın merkezinin nasıl harabe haline geldiğini, koca şehrin akılsız politikalar yüzünden nasıl yerle bir edildiğini, enkaza döndüğünü yansıtan görüntülerdi bunlar. Keza Cizre’nin, Silopi’nin. Cumhuriyet döneminde görülmemiş bir şekilde ve adeta savaştan çıkmışçasına enkaza dönmüş bir ülkenin Cumhurbaşkanının eşi “Türkiye’yi enkazdan çıkardıklarını” söylüyor. Emine Erdoğan’ın enkaz kelimesinin ne anlama geldiğini tekrar tekrar lügate bakıp okumasında fayda var. Atatürk’ün Cumhuriyeti, Balkan Savaşı’ndan İstiklal Savaşı’na kadar 12 yıl kesintisiz savaşan bir millet tarafından harabe haline gelmiş bir coğrafyada kuruldu. Atatürk, bu coğrafyada diktatörlük yerine demokrasi, padişahlık yerine parlamenter sistem, manda yerine bağımsızlık ihtiva eden bir sistem kurdu. Ülkeyi bir şantiye alanına çevirdi. Yüzlerce fabrika kuruldu, binlerce okul açıldı, modern bir ordu, yeni bir hukuk sistemi devreye koyuldu. Buğdayını dahi üretemeyen halkı, bir yılda buğday ihraç eder hale getirdi. Toplu iğne bile yapamayan devleti uçak fabrikası üretir hale getirdi. Emine Erdoğan, Atatürk Türkiye’sinde hangi enkazı kaldırdıklarını somut olarak anlatsaydı ona göre cevap verme imkânı bulurduk. Oysa son 12 yıldan beri enkaz kelimesinin tam da anlamını bulan bir skandallar manzumesi ile karşı karşıyayız.