Ahmet Davutoğlu’nun veda konuşmasında kullandığı cümleler,
“beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkılarını söylediği arkadaşları
tarafından, uğradığı ihanete de acı dolu sitemini ortaya
koyuyor.
Diyor ki;
“Yoldan önce yol arkadaşı yani. Yola çıktığım arkadaşlarımızın
benimle olup olmadığını bilmek isterim. Son MKYK’da ilk imzayı ben
attım ama takip edilen yöntemi refik olmakla bağdaştıramadım. Bu
anlamda hem refiklerin hem benim bir muhasebe yapması
gerekiyordu.”
Davutoğlu, “Önce yola çıktığınız arkadaşlarınızın size ihanet
etmemesi gerekiyor” diyor açıkça ve devamında “MKYK’da takip edilen
yöntemi dostlukla bağdaştıramadım” diyerek açıkça yol arkadaşları
tarafından uğradığı ihaneti haykırıyor. Çünkü MKYK’da bütün
yetkileri elinden alınmış bir başbakan durumuna kim ve kimler
tarafından düşürüldüğünü çok iyi bildiğimiz için bu ihanet
suçlamasının muhataplarının kimler olduğu çok da gizli değil.
Ve o muhataplar, emin olun bu sözlerin hesabını Davutoğlu’na feci
şekilde soracaklar.
Davutoğlu, dostları tarafından hançerlendiği aşikâr bir siyasetçi
olarak tarihteki yerini alıyor. Ama bugüne kadar bilhassa dış
politikada ortaya koydukları siyasette o kadar çok lideri, ülkeyi
ve halkı arkadan hançerlediler ki, bugün kendilerinin dostları
tarafından ihanete uğramaları ve hançerlenmeleri şahsen “bizim
cephede” hiçbir anlam ifade etmiyor.
“Bu dünya etme bulma dünyası” der atalarımız.
Ettin ve buluyorsun!
Libya lideri, Türkiye’ye ve Türkiye’nin dış politikasına o kadar
güvenmişti ki, bir gün bu güvenin sonunu hazırlayacağını
bilemedi.
2010 yılı Aralık ayında “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü’nü” alan
başbakan Erdoğan şu konuşmayı yapacaktı:
“Şahsımdan ziyade, ülkem ve milletim adına teslim aldığım bu
ödülün, bölgesel ve küresel ölçekte, insan hakları noktasındaki
mücadelemizi teşvik edeceğinden emin olabilirsiniz. Bu vesileyle
bölgesel ve küresel ölçekte işbirliğinin geliştirilmesi yönünde
gösterdiği gayretlerden ötürü Libya Lideri Muammer Kaddafi'ye
şükran ve takdirlerimi ifade etmek isterim.”