Aşağıdaki yazıyı 4 sene evvel yazdım: “Almanya’ya ilk giden Türkler, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden sırf ekmek parası için yollara düşen vasıfsız işçilerdi. Çoğu amelelik yaptı. Zor şartlarda çalıştılar. İkinci Dünya Savaşından ağır hasarla çıkan Almanya’yı yeniden inşa etmek için gece gündüz çalıştılar. Evleri barkları yoktu ilk gidenlerin. Onlarcası bir arada, bir odaya tıkıldılar. Bu işçiler çocuklarını aldılar yanlarına zamanla. Daha sonra çocukları evlendi, torun sahibi oldular. Onların da çocukları oldu. Almanya’ya amele olarak giden Türkler elleriyle toprağı kazıya kazıya ekmek kazandılar, mal-mülk sahibi oldular. Bu ülkeden kopup Almanya’ya yerleşen önemli bir Türk nüfusu Anadolu’dan babalarının, dedelerinin getirdiği geleneği, kültürü yaşatmaya çalışıyor yaşatabildiği ölçüde. Türkiye Başbakanı Erdoğan iki yıl önce Almanya’ya yaptığı ziyarette kendini karşılayan Türklere seslendi: “Alman toplumuna entegre olun!” Geçtiğimiz hafta yine Almanya’daydı Başbakan. Alman toplumuna entegre olmalarını istediği Türklerin bu tavsiyeyi yeterince yerine getirmediğini görmüş olmalı ki bu defa daha da ileri gitti: ”Sizler daima diyaloga açık olmalı, açık fikirli olmalısınız. Sizler Necip Fazıl’ı, Mehmet Akif’i anladığınız gibi Goethe’yi, Kant’ı, Hegel’i de okuyup anlayabilmelisiniz.” Şimdi Almanya’da yaşayan Türkler harıl harıl kitapçıları dolaşıp bu üç Alman düşünürün kitaplarını aramaya başladılar herhalde! Hegel’in kurduğu sisteme diyalektik mantık deniliyor. Bu teze göre, bir fikir (yani tez), karşısındaki başka bir tezle (anti-tezle) karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir.