Zaman zaman Türkiye’deki 'güçlü büyümenin(!) borsada rekor
düzeyde yükselişler' getirdiğine dair haberler okuyoruz. Gazeteler
borsadaki büyümeyi manşetlere taşırken büyük bir sevinçle haber
yapıyorlar ve bu verileri ekonominin kötüye gittiğine dair
eleştirileri refüze etmek için kullanıyorlar.
Tabi burada veri değerlendirmesi yapılırken ciddi derecede bilgi
kirliliği de yapılıyor.
Zira borsadaki rekor yükselişin sebebi ekonominin büyümesinden
değil, 'finans ve bankacılık' piyasasındaki yüksek kazançtan
kaynaklanıyor. Ekonominin büyümüş gösterilmesi ise ağırlıklı olarak
borsadaki finans harekeliliğine bağlı olarak revize ediliyor.
Yani ekonomi büyüdüğü için borsa büyümüyor, borsada faiz merkezli
büyümeden dolayı ekonomi büyümüş gösteriliyor!
Tabi dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ekonomik büyüme modeli
yok.
İhracatın 2015 yılına göre düştüğü, sanayi üretimin azaldığı,
işsizliğin rekor kırdığı bir ortamda borsaya bakarak ekonomi büyüdü
demek akıl kârı değil.
Bu söylediklerimizi kanıtlayan veriler ise bizzat resmi kurumlardan
geldi.
Açıklanan kurumlar vergisi rakamlarına göre en çok kurumlar vergisi
ödeyen şirketler arasında ilk on içinde sekiz banka var: Ziraat
Bankası, Merkez Bankası, Garanti Bankası, Akbank, İş Bankası,
Vakıflar Bankası, Yapı Kredi Bankası, Halk Bankası…
Yani Türkiye’de “üretim yapanlar, sanayi çarklarını döndürenler,
ihracat yapanlar” değil paradan para kazananlar, faizle oynayanlar
ekonominin büyük aktörleri.