Ali Ağaoğlu, edebiyatımızın, sanat ve estetik dünyamızın, hatta
manevi hayatımızın en güzel ve an anlamlı kelimelerinden biri olan
GÜL’ü yerle bir eden, ona hakaret eden bir ifade kullanarak tarihe
geçti.
Ağaoğlu, Beyoğlu’na gitmiş, canlı bomba saldırısı sonucu ölen 4
kişiyi anmak için. Diyor ki;
“Gittim, hanımla çocukla olayın olduğu yere. Millet fakir, karanfil
bırakıyor. Ben gül bıraktım!”
Ve bir de gülüyorlar yanında bulunan ekiple:
“Millet fakir karanfil bıraktı, ben gül!”
Ha! Ha! Ha!
Paranın, kelimeleri ve lisanı bu kadar kirlettiği bir cümle az
bulunur. Paranın, insan kavramına bu kadar hakaret ettiği bir ifade
az bulunur.
İnsanlar, ölenleri anmak için gittiği bir caddede bombanın
patladığı yere karanfil bırakanları küçümseyen bu “Ağa’nın” yaptığı
evlerde oturmak için milyon dolarlar ödüyorlar!
“Millet fakir, karanfil bıraktı!”
Ha! Ha! Ha
“Ben, gül!”
Ha! Ha! Ha!
Ben en çok GÜL’ün başına gelenlere üzüldüm.
Gül, edebiyatımızda aşkın, sevginin doruk noktasını ifade eder.
Gül, bütün güzellikleri barındıran ve aynı zamanda kızılıyla,
beyazıyla, pembesiyle bütün çiçeklerin şahıdır. Sevgilinin elidir,
yüzüdür, gözüdür, boynudur, boyudur, posudur. Güller bir araya
gelir gülistan olur.
Gül, gün gelir Hz. Peygamberi yansıtır. O’ndan gelen bir kokudur,
O’ndan gelen bir cevher olur.