22 Temmuz 2007 seçimlerinden kısa süre önceydi. BTP Genel
Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bütün hızıyla ve heyecanıyla seçim
çalışmalarına devam ediyordu. Trabzon’da yerel medya
temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda, basın mensuplarıyla
kahvaltıda buluşulmuştu.
Prof. Baş her zamanki gibi partinin tezlerini anlattı, milli
ekonomi modelinin ülkeyi nasıl şaha kaldıracağını anlattı, bütün
siyasi partilerin AB’ye girmek uğruna verdiği tavizlerin ülkeyi
köleleştirdiğini anlattı, AB’nin çıkmaz sokak olduğunu anlattı.
Anlattı, anlattı, anlattı.
Çok doyurucu ve kuşatıcı bir konuşma yaptı.
Anlatılanlardan “doymayan” ve “kuşatılmayan” bir gazeteci söz istedi ve şu soruyu sordu:
“Sayın başkan, dünya ve Türkiye çok farklı bir kulvara gidiyor. Küreselleşen ve bir birine bağlanan bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir çağda siz neden Avrupa Birliğine karşı çıkıyorsunuz? AB’ye karşı çıkmak ülkenin ve dünyanın gerçeklerine aykırı değil mi?”
Bu aykırı ve iyi niyet taşımayan soruya Prof.Baş gayet sakin bir şekilde cevap verdi ve “AB talimatlarıyla çıkartılan yasaların ülkeyi nasıl bağımlı hale getirdiğini, aslında Brüksel’in bizi oyaladığını, kandırdığını ve asla AB üyesi olamayacağımızı anlattı. Ayrıca Avrupa ülkelerindeki AB karşıtı partilerden örnek vererek “Avrupa ülkelerinde bile AB karşıtı partiler varken siz bizim AB karşıtlığımız eleştiriyorsunuz” diyerek 12’den golü çaktı.