Âlimin en önemli vasfı ilmi ile amel etmesidir. İlmini hamal gibi sırtında taşıyan kişi, gerçek manada âlim olamaz. Âlim, gün gelecek muktedir olanların yanlışlarını yüzlerine haykıracak, doğru yolun bulunmasında rehberlik edecek.
Belki zulüm görecek ama zalimin önünde eğilmeyecek.
Ona kul ve köle olmayacak.
Özellikle İslami ilimler sahasında tahsil görmüş, toplumda belli konuma gelmiş, belli bir akademik kariyeri olan kişilerin, idarecilerin yanlışları karşısında daha bir duyarlı ve uyarıcı olmaları gerekir.
Ama gerçek hayatta, bu hayaldir!
İmam-ı Azam gibi “iktidarın” mevki ve makamını reddederek, gerçekleri haykıran, sonuçta da zindanlarda şehit olan kahramanları bugün mumla aramaktayız.
Bunların yerine “taht”ın talimatıyla Alevilerin katli için fetva veren İbni Kemal’ler, Ebussuud’lar devreye girer, mevki ve makam uğruna her devirde din adına işlenen cinayetlerde iktidarın kölesi olurlar.
“Yolsuzluk haram değildir” diye “İslam’da haram işleme özgürlüğü” vardır diye fetva verirler.
Bu yeni dönem İslam âlimlerinin çoğunun rehberi ve kıblesi paradır, güçtür.
Soma faciasının yıl dönümünde hepimizi hayretler içinde bırakan bir açıklama bir ilahiyat fakültesi dekanından geldi. 301 canı kaybettiğimiz facia ile ilgili mensubu olduğu ilahiyat camiası adına çok duyarlı mesajlar vermesi gereken ilahiyatçı bu dekan hepimizi şok etti.
Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Güç, ölenler için şöyle dedi:
“Bu insanlarımız helal kazanç peşinde idi. Olaya bu açından baktığımızda onlar için sevindirici bir durum. Mafya hesaplaşmasında ya da uyuşturucu ticareti yaparken de ölebilirlerdi.”
301 kişi, büyük ihmaller ve hatalar sonucu ölmüş, ilahiyat dekanının yorumuna bakın:
“Sevindirici bir durum!”