İstanbul’da Mardinli bir esnaf arkadaşım aylardan beri
Güneydoğudaki huzur ve istikrardan bahsediyor, insanların akın akın
bölgelerini ziyarete geldiğini, turizmin patladığını, yeni yeni
otellerin yapıldığını anlatmıştı.
Ben de kendisine “Bu huzur ve istikrarın kalıcı olmadığını, bir gün
bir elin düğmeye basmasıyla her şeyin anında değişebileceğini”
anlatmıştım. Çünkü bu coğrafyada asırlardan beri bir el düğmeye
basar ve bir anda her yer kan gölüne dönerdi.
Hele hele terör ve terörü besleyen odaklarla ilgili az buçuk bir
tecrübeniz varsa bir anda barıştan savaşa geçileceğini tahmin etmek
hiç de zor değildi.
Nitekim de öyle oldu.
Bir anda silahlar konuştu, bombalar patladı.
Bir anda baskın, isyan, kan, gözyaşı geri döndü.
Silvan, Humus’a döndü.
Varto, Halep oldu.
Cizre, Carablus’a benzedi.
İnsanlar evlerini, köylerini, kasabalarını, mahallelerini terk
etmeye başladılar.
Aylardır yaşadıkları toprakları korku içinde terk eden
Suriyelilerin yürek burkan görüntülerini izliyorduk. Bu satırları
yazarken de Silvan’dan kaçan yurttaşlarımızın görüntülerini
izliyordum.
Yıllar evvel gezdiğim Hama, Humus, Halep ve Şam gibi huzurlu
toprakların nasıl bir anda kanlı coğrafyaya dönüştüğünü, nasıl
buruk bir şekil aldığını gözlemlemişsek, bugün de Şırnak’ın,
Van’ın, Muş’un, Mardin’in ve diğer vatan topraklarının aynı kanlı
plandan payını almasını görmenin acısını yaşıyoruz.