Hep söylüyorum, Bağımsız Türkiye Partisi kongreleri, bir parti
kongresi olmanın çok ötesinde Erzurum Kongresi gibi, Sivas Kongresi
gibi bir hava arz ediyor. Atatürk’ün kongreleri, nasıl ki
Türkiye’nin adım adım bağımsızlığına giden yolu hazırlamışsa,
Haydar Baş Hoca’nın kongreleri de aynı bağımsızlık ruhunu
ateşliyor, aynı bağımsızlık ruhunu yansıtıyor ve yaşatıyor.
Pazar günü Ankara’da gerçekleşen Bağımsız Türkiye Partisi 6. Olağan
Kongresi’nde biz de bu havayı teneffüs ettik.
Aynı gün Ankara’da devletin bütün imkânlarını ve medya desteğini
arkasına alan ve talimatla lider değiştiren iktidar partisi AKP’nin
de kongresi vardı.
Kongre vardı ama ‘ruh’ yoktu.
Kongre vardı ama çözüm yoktu.
Kongre vardı ama vefa yoktu.
Kongre vardı ama partilerinde huzur ve istikrar yoktu.
Ben ise o gün BTP Kongresi'nde idim.
Kuvay-ı Milliye ruhunu taşıyan binlerce vatan evladının Anadolu’nun
her tarafından akın akın doldurduğu kongre salonunda, birlikte
coştuk, birlikte haykırdık, birlikte heyecanlandık.
Kongre vardı ama 'ruh' da vardı.
Kongre vardı ama çözüm de vardı.
Kongre vardı ama vefa da vardı.
Kongre vardı ama huzur ve istikrar da vardı.
Çünkü kongrede Haydar Hoca vardı.
“İnsan paradır para” felsefesine göre hareket edip devleti ve
milleti harap edenlere inat, “insan gönüldür gönül” diyenlerin
devleti ve milleti barıştırmak için ortaya koyduğu yüksek ahlakı ve
gönül ikliminden çözülen çareleri dinledik hep birlikte.
Bu ülkede teröre de, yolsuzluğa da, haksızlığa da, antidemokratik
uygulamalara da, diktatörlük özentilerine de dört dörtlük çarelerin
olduğunu hep birlikte ve bir kez daha dinledik Prof. Dr. Haydar
Baş’tan.
BTP’nin çelik gibi sert, münevver, kuşatıcı, gönül ehli, bilgili
kadrolarıyla kucaklaştık.
Salondan ayrılırken giriş kapısının hemen dışında, içindeki
heyecanı dışa duran bir BTP’li delikanlının gür sesini duydum:
“Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!”
“Evet” dedim ona “Elbette bizimdir!”