Toplumlar, yaşadıkları sorunlara köklü çözümler ve reçeteler üretebilen liderlerin varlığı ile ayakta durabilirler. Günlük, saatlik hatta dakikalık politikalarla, sosyal ve siyasi meselelere merhem olmaktan uzak sığ modellerle toplumu ve devleti bir noktaya getirmek mümkün değildir. Geçmişe doğru bakıyorum; Son otuz yıldan beri Türkiye’nin ve dünyanın gündemine getirilen ve geniş kitleler tarafından heyecanla kucaklanan manifesto niteliğindeki “büyük projelerin” bir bölümüne göz atalım: Bir: Türkiye’de birlik ve beraberliğin nasıl temin edileceğinin formülünü sunan “Birlik ve beraberliğini temel unsurları” başlıklı konferanslar serisi. İki: Basının milli bir kimliğe kavuşması için düzenlenen “Milli Basın Kurultayları.” Üç: Asıl meselenin insan olduğunu, insanı ve insanın gönlünü merkez aldıktan sonra bütün sorunların halledileceğini anlatan “önce insan” tezi. Dört: Bağımsız Türkiye Partisi adıyla şekillenen “bağımsızlıkçı, milli ve vatansever” siyasi hareket. Beş: Türkiye’nin yönünün AB olmaması gerektiğini, ABD’ye kökten bağımlı politikaların yanlışlığını anlatan dış politika modeli.