Anayasa değişikliği referandumuna sayılı günler kaldı. Referandum sürecinin vatandaşa yansımasını irdelediğimizde karşımıza hiç de hoş olmayan ve bugüne kadar rastlamadığımız bir tablo çıkıyor. Bu tablonun içindeki fotoğraflar çok dramatik ve dramatik olduğu kadar da tehlikeli unsurlar taşıyor.
Bu tablodan bazı kesitler aktaralım:
Bir ay kadar önce. Maltepe’de bir minibüs… Başörtülü bir bayan, minibüse biniyor ve yerine oturuyor. Yanındaki bir başka bayanla konuşmaya başladığı sırada arka koltukla oturan başı açık bir bayan, küfrederek ona saldırıyor ve bağırmaya başlıyor:
“Siz teröristsiniz” diyor.
“Siz ölmelisiniz” diyor.
“Sizin yüzünüzden herkes ölüyor. Sen başın kapalı okuyamazsın” diyor.
Başörtülü bayana saldıran kadın CHP üyesi çıkıyor.
Olay mahkemeye intikal ediyor.
Diğer bir olay bir hafta önce Ümraniye-Sultanbeyli arasında sefer yapan bir belediye otobüsünde meydana geliyor. Bu defa başrollerde başörtülü bir bayan... Otobüste yolculuk yapanlar arasında referandum konusunda tartışma çıkıyor. Ve başörtülü bacımız birden taarruza geçiyor: “Siz öleceksiniz, gebereceksiniz, az kaldı.”
Bu bacımız da fanatik bir AKP’li.
İki ayrı partiye, iki farklı ideolojiye sahip ve referandumda iki ayrı görüş ortaya koyacak olan iki bacımız var ortada.
İkisi de ölümden, öldürmekten, gebertmekten, bahsediyor.
Türkiye’yi son yıllarda ur gibi saran bir nefret dilinin kucağına düşüyor her ikisi de.
Oysa laik görüşe mensup olan bayan, laikliğin en başta inanç özgürlüğünü teminat altına alma misyonu üstlendiğini unutmuş, mütedeyyin olan bayan ise İslam’ın temelinde “elinden ve dilinden başkasının selamet bulduğu din” olduğu gerçeğinden bîhaber kalmış.