Dün Sevr Anlaşması’nın imzalanmasının yıl dönümüydü. Yeni Mesaj’da muhterem yazarımız Ünal Emiroğlu’nun dünkü yazısında veciz bir şekilde anlattığı gibi, Sevr ihanetinin başımıza ördüğü felaketin boyutunu bir kez daha hatırladık. 97 yıl önce 10 Ağustos 1920’de Osmanlı’nın tasfiyesi demek olan Sevr’i şöyle anlatır Emiroğlu:“10 Ağustos 1920’de Paris yakınındaki Sevr porselen fabrikasında atılan imzalarla Osmanlı paramparçadır. Topraklar Ortadoğu’yu kapsayacak şekilde İngiliz, Fransız ve İtalyan buyruğuna girerken yasama hakkı, egemenlik hukuku, devlet maliyesi, İstanbul ve Boğazlar, ordu, kolluk gücü denetimi, Ege adaları, İzmir’in ulaşım ve iletişim seyri elden gider. Kapitülasyonlar perçinleşir. Trakya “Helen” emeline peşkeş çekilir. Azınlıklar, ayrıcalıklı sınıf olurlar. Antlaşmayı imzalayan ülkeler, kendi parlamentolarının onaylarını beklemeden uygulamaya girişirler.”
Tamamen bir esaret ve teslimiyet anlaşması olan Sevr’in, Lozan’la çöpe atılmasını hazmedemeyenlerin “Sevr’in çok da önemsenmesi gereken bir anlaşma olmadığını, bu anlaşması zaten İngilizlerin bizzat kendilerinin vazgeçtiklerini, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kazandığı zaferlerin bunda bir rolü olmadıklarını yazıp çizdiklerini hatırlamak insana acı veriyor.