İki tarafın sözcülerinin açıklamaları takip edildiğinde Suriye konusunda aslında fermuar sistemi çalıştırdıkları ortada... Hem sıralama hem de yöntem konusunda birinin ötekinden farkı yok. Çok geriye gitmeye de gerek yok; ABD'nin Suriye'den çekilme kararını ilan etmesinden bu yana yapılan açıklamaların yan yana konulması yeterli. Her iki taraf da ağır ağır ilerledi... Önce senatör, milletvekilleri, komisyon başkanları veya üyelerine söyletti. Hükümeti doğrudan bağlamadığı için sözlerinin etkisi yoktu. Ama tepki ölçmek için en iyi zemindi; denendi. Ardından Dışişleri Bakanlığı sözcülerinin açıklamaları ufak ufak geldi... Bir sonraki aşamaya ikinci halkadaki danışman veya sözcüler eklendi... Bunu son halkadaki bakan, ulusal güvenlik danışmanı veya en yakındaki sözcü takip etti... BİRBİRİNİ TAKİP Siyasi partilerin aday gösterme sürecinde uygulanan fermuar sistemi gibi, bir Beyaz Saray söyledi, bir sonrasını Kremlin getirdi... Bunları görmek için hepsini sıralamak yerine en son halkadakilerin son açıklamalarına bakmak yeterli... ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'un açıklaması ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un dünkü basın toplantısında söylediklerine bakılırsa net görülür. Şam rejimine ilişkin beklentiler bir yana bırakılırsa neredeyse birbirinin devamı. Çok geçmez Beyaz Saray'dan da Suriye'deki üsleri elinde tutma karşılığı Şam rejimine destek gelir... Çünkü süreç hep böyle ilerledi. BOLTON- LAVROV Anımsanırsa... Trump'ı kararından vazgeçirmek için şeytanlıklar yaptığı varsayılan Bolton, Ankara'nın tepkisini çeken açıklamasında şöyle demişti: "Askerlerimizi tehlikeye atmak ve aynı zamanda Başkan Trump'ın, bizimle birlikte mücadele eden Suriyeli muhalif kuvvetlerin hayatlarının tehlikeye atılmayacağı talebini de karşılamak için, Türkiye'nin ABD ile koordine olmadan ve en azından ABD ile fikir birliğine varmadan herhangi bir askeri müdahalede bulunacağını düşünmüyoruz." Sonrasında Trump'a buna yakın cümleyi tekrar edip, üstüne de "ekonominizi mahvederiz..." tehdidini oturtmuştu. Her ne kadar "ne yapsa yeridir..." yaklaşımı içinde sorun büyümeden yatıştırıldı ama hem tampon bölge hem de YPG'nin geleceğine ilişkin bir noktaya varılamadı. ABD cephesi böyle... Gelelim 23 Ocak günü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Devlet Başkanı Putin ile bir araya gelmeye hazırlandığı Rusya Federasyonu'nun pozisyonuna... Washington'dan farkının olmadığı Dışişleri Bakanı Lavrov'un 2018'i değerlendirdiği dünkü basın toplantısındaki sözlerinde görüldü; hatta kadife giydirilmiş tarzda bir adım daha ileri ifadelere yer verdi: "Suriye'de ABD'ye ait olan silahlar, bölgeler ve askeri tesisler, ABD'li askerlerin çekilmesi sonrası Suriye hükümetinin, ordusunun ve Suriye'deki idari yapıların kontrolü altına girmeli. Bununla birlikte (YPG) Kürtler için geleneksel olarak varlık gösterdikleri yerlerde gereken tüm koşulların sağlanması gerektiği anlayışı esas alınmalı..." HEDEF İDLİB Bu noktada da kalmadı, Şam ile YPG arasında devam eden görüşmelere atıf yapıp ekledi: "Kürt temsilcileri (YPG) ile Suriyeli otoriteler arasında başlayan temasları memnuniyetle karşılıyoruz, böylece dış bir müdahalede bulunmadan tek bir hükümet altında hayatlarına dönebilecekler..." Erdoğan- Putin arasındaki görüşmenin öncelikli maddesinin de İdlib olacağının altını çizdi. "Şimdi terörizmin en temel yatağı İdlib..." dedi. Lavrov'un sözleri de gösteriyor ki Fırat'ın doğusuna yönelik olası harekata katılmak için bölgeden ayrılan OSÖ güçlerinin yerleşimlerini ele geçiren El Kaide bağlantılı Hayat Tahrir-üş Şam güçlerinin durumu daha önem kazanacak. Özetle Fırat'ın doğusundan önce İdlib bölgesinde bir harekatla karşılaşılırsa kimse şaşmasın... Bütün bunlar da gösteriyor da ABD ile Rusya'nın Suriye alanındaki paslaşması oldukça bariz... *** İYİ Parti Seçim Başkan Yardımcısı CHP'li oldu İttifak görüşmeleri bir yandan öngörülmeyenleri yaratırken, müzakerelerin uzaması da sabırsızlığı arttırdı. Özellikle de üzerinde mutabakat sağlanamayan bölgelerdeki tıkanıklığın aşılamaması... Anlamı, toplumda çatışma halinde olan sorunları nezaketle uzlaştırma sanatı olan siyaset belki de özelliğinden dolayıdır, sıkıntıyı aşmak için politik hayatta bugüne kadar örneğine rastlanmadık modeller üretmeye başladı. Bunun en dikkat çeken örneklerinden biri CHP ile İYİ Parti arasında bir türlü çözülemeyen Bodrum Belediye Başkan adaylığı... Hafta sonu varılan uzlaşı ile İYİ Parti'nin adayı Mehmet Tosun'un CHP listesinden Bodrum Belediye Başkanı adayı olması konusunda anlaşmaya varıldı. Buraya kadar her şey normal... Ancak bu kararın bir başka önemli tarafı daha var o da Mehmet Tosun'un İYİ Parti Seçim İşleri Başkanı Musavvat Dervişoğlu'nun yardımcısı olması... Yani varılan uzlaşı adaylıkla sınırlı kalmadı, İYİ Parti Seçim İşleri Başkan Yardımcısını da CHP'li haline getirdi...