Anayasa Uzlaşma Komisyonu bugün başlayacağı yeni yolculuğunda
Anayasa’nın hangi yönüne ağırlık verecek?
Anayasa’nın yetki veren yönlerini mi yoksa sınırlandıran tarafını
mı öne çıkaracak?
Çünkü uzun süredir Anayasa’nın yetki veren tarafına bakılıyor;
sınırlandıran bölümleri dikkate alınmıyor.
Ayrıca komisyon, Anayasa’nın “haklar” bölümüyle ilgileniyor,
yetkiler ve yapılar bölümlerini sonraya bırakma eğilimine
giriyor.
Yani, konuya özgürlükler açısından yaklaşıldığında sorunu
çözeceğini sanıyor.
Kuvvetler ayrımı da aralarında çatışma varmış gibi “kuvvetler
uyumu” zeminine oturtuluyor.
Fren-denge sistemi içinde yaklaşılmıyor.
Daha da önemlisi “toplumsal uzlaşının ana metni” kitle psikolojisi
içinde çatışmanın yaşandığı zirvede gerçekleştirilmeye
çalışılıyor.
“Var mısın, yok musun? - Karşı mısın, değil misin?” gibi
siyah-beyaz tercih zorunluluğuna götüren yarışma modeli içine
koyuluyor.
Karşıtlıklar üzerinden Anayasa inşasına çalışılıyor.
Ayrıca bırakın toplumsal tabanlarını, Anayasa yapmak için masaya
oturmuş taraflar arasındaki çatlağın en geniş anında
bulunuluyor.
‘ÜÇ AYAK LAZIM’
Böyle bir zeminde Anayasa yapımı ne kadar sağlıklı olur?
Geçmişte de Anayasa çalışmalarında bulunmuş, konunun uzmanı, TOBB
ETÜ’den Doç. Dr. Ozan Ergül ile sohbet ederken Ergül önemli bir
tespitte bulundu:
“Anayasa’nın, sadece yetki kısmına vurgu yaparak eyleme geçerseniz,
toplumsal kaygıyı artırırsınız. Kuvvetler arası ayrım çatışma
değil, güç karşısına başka güç koymadır. Bir masa tek ayak üzerinde
durmaz, üç ayağa ihtiyacı vardır. Bu açıdan sınırlayıcı boyutu da
tartışılmalıdır.”
Son dönem “siyasal anayasacıların” öne çıktığını anımsatan Doç. Dr.
Ergül, “temel hak ve özgürlüklere dayalı olup olmadığına
bakılmayan, oran ve elverişlilik tartışması yapılmayan yeni bir
anlayışın geliştiğini” vurguladı.
Bu görüşü savunanlara kürtajı örnek gösterdi; “bir ceninin yaşama
hakkı ile kadının bedensel ve gelecek planlaması özgürlüğünün,
hukuk yerine müzakereci demokrasiden yola çıkarak sivil
platformlarda tartışılarak çözülmesini savunduklarını”
belirtti.
“Dilek ağacı anayasacılığı” diye adlandırdığı bu görüşü
savunanların Batılı demokrasinin bütün olanaklarının sağlandığı
ülkelerde yaşadıklarının da özellikle altını çizdi.