Türkiye, ilk kez Cumhurbaşkanı’nın kararıyla seçime giderken, önünde ciddi riskler var.
Bu hem görevin kendisine tekrar verilmesi halinde, “Kabinede yer alacak isimleri siyasi parti gruplarından ben seçerim” diyen AK Parti Genel Başkanı Davutoğluiçin geçerli.
Hem de önseçime gitmeden sandığa ulaşmanın yöntemini arayan CHP LideriKılıçdaroğlu için...
Nedenini anlamak için de 1987 seçimlerine giderken yaşananları anımsamak yeterli.
Dönemin Başbakan’ı Turgut Özal, önünde 1 yıl zaman olmasına karşın 1987’de seçimleri 1 yıl öne aldı.
Bu arada seçim yasalarında da bazı düzenlemeler yaptı.
Aday listeleri açıklanmış, 1 Kasım 1987’de de seçimin yapılması kesinleşmiş iken, Anayasa Mahkemesi, “siyasi partilere önseçim yasağı” getiren maddeyi iptal etti.
Birçok milletvekili liste dışı kalmış, ANAP ve Özal açısından bu karar tam anlamıyla şok oldu.
Özal, milletvekillerini ikna ederek tıkanan seçimin önünü açmak için “tavizler”vermek zorunda kaldı.
Liste dışı kalan milletvekilleri, özerk kurumların yönetimlerine atanarak ikna edildi.
Seçimler de 1 aya yakın ertelemeyle 29 Kasım’da yapılabildi.
Dolayısıyla “önseçim”, geçmişte de görüldüğü gibi siyasi partilerin de seçimlerin de başına her zaman iş açmaya müsait bir konu.
TARTIŞMANIN ODAĞI
İkincisi de ilk kez uygulanacağı için kendi geleneğini yaratacak ve bundan sonraki uygulamalarında da temel alınacak seçim hükümetinin kuruluşuyla ilgili durum.
Bir süredir AK Parti’nin “akil hukukçularının” da aralarında bulunduğu birçok isimle konuşuyorum.
Bu konuda iki farklı görüş var.
AK Parti’den Burhan Kuzu’nun da aralarında bulunduğu ilk grupta yer alanlar, Cumhurbaşkanı tarafından atanan Başbakan’ın siyasi parti gruplarının içinden dilediği kişiyi bakan seçebileceğini ileri sürüyor.
İçlerinde yine AK Parti’den hukukçu isimlerin de olduğu bir diğer grup ise “siyasi parti gruplarıyla uzlaşarak bakanların belirlenmesinin en doğru yöntem olacağı”görüşünde.
Tartışmanın odağı da Anayasa’nın 114. maddesinin şu bendi: